Maniheizm - Vikipedi
![]() | Bu maddede kaynak listesi bulunmasına karşın metin içi kaynakların yetersizliği nedeniyle bazı bilgilerin hangi kaynaktan alındığı belirsizdir. (Ağustos 2020) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin) |
Maniheizm | |
---|---|
Farsça: آیینِ مانی Çince: 摩尼教 | |
![]() Mani'nin mührü, kaya kristali, muhtemelen MS 3. yüzyıl, Irak. Cabinet des Médailles, Paris.[1][2] Mühürde "Mani, Mesih'in elçisi" yazmaktadır ve Mani tarafından mektuplarını imzalamak için kullanılmış olabilir.[3][1] | |
Tip | Evrensel din |
Sınıflandırma | İran dinleri |
Mukaddes metin | Maniheist kutsal metinler |
Teoloji | Düalist |
Aktif saha | Tarihsel: Avrupa, Doğu Asya, Orta Asya, Batı Asya, Kuzey Afrika, Sibirya Güncel: Fujian, Zhejiang |
Dil | Orta Farsça, Klasik Süryanice, Partça, Klasik Latince, Klasik Çince, Eski Uygurca, Tohar B, Soğdca, Yunanca |
Mezhepler | |
Kurucu | Mani |
Köken | 3. yüzyıl Part İmparatorluğu, Sasani İmparatorluğu |
Yahudi-Hristiyan Elkesaitler mezhebi ile İsa, Buda ve Zerdüşt'ün öğretilerinden etkilenmiştir. |
Makale serilerinden |
![]() |

Maniheizm (/ˌmænɪˈkiːɪzəm/;[4] Farsça: آئین مانی Āʾīn-ī Mānī; Çince: 摩尼教; pinyin: Móníjiào), MS 3. yüzyılda Partlı[5] peygamber Mani (MS 216–274) tarafından Sasani İmparatorluğu'nda[6] kurulan, eski bir büyük dünya diniydi.[7]
Maniheizm, iyi, ruhani bir ışık dünyası ile kötü, maddi bir karanlık dünyası arasındaki mücadeleyi betimleyen ayrıntılı bir düalist kozmoloji öğretir.[8] İnsanlık tarihinde yer alan süregelen bir süreçle, ışık kademeli olarak madde aleminden alınıp ait olduğu ışık alemine iade edilir. Mani'nin öğretisi, Platonculuk,[9][10] Hristiyanlık, Zerdüştlük, Budizm, Markionizm,[11] Helenistik ve Rabinik Yahudilik, Gnostik akımlar, Antik Yunan dini, Babil ve diğer Mezopotamya dinleri[12] ile gizem kültlerinin[13][14] öğretilerini "birleştirmeyi",[11] onların yerine geçmeyi ve onları aşmayı amaçlıyordu. Maniheizm, Mani'yi Zerdüşt, Buda ve İsa'dan sonraki son peygamber olarak kabul eder.
Maniheizm hızla başarılı oldu ve Aramice konuşulan bölgelerde geniş çapta yayıldı.[15] Üçüncü ve yedinci yüzyıllar arasında gelişti ve en parlak döneminde dünyanın en yaygın dinlerinden biriydi. Maniheist kiliseleri ve kutsal metinleri doğuda Çin'e kadar ve batıda Roma İmparatorluğu'na kadar uzanıyordu.[16] İslam'ın yayılmasından önce, klasik politeizmin yerini alma rekabetinde kısa bir süreliğine erken dönem Hristiyanlığının ana rakibiydi. Roma'nın Dominatus yönetimi altında, Maniheizm Roma devleti tarafından zulüm gördü ve sonunda Roma İmparatorluğu'nda ortadan kaldırıldı.[7]
Maniheizm doğuda, batıda olduğundan daha uzun süre hayatta kaldı. Din, 10. yüzyılda Abbâsî Halifeliği dönemine kadar Batı Asya'da varlığını sürdürdü. Tang Hanedanlığı dönemindeki giderek artan katı yasaklamalara rağmen Çin'de de mevcuttu ve 830'daki yıkılışına kadar Uygur Kağanlığı'nın resmi diniydi. 13. ve 14. yüzyıllarda Moğol Yuan Hanedanlığı altında bir canlanma yaşadı, ancak daha sonra Çin imparatorları tarafından yasaklandı ve oradaki Maniheizm Budizm ve Taoizm içinde eridi.[17] Jinjiang, Fujian'daki Cao'an tapınağı da dahil olmak üzere Çin'de bazı tarihi Maniheist alanlar hala mevcuttur ve din, Pavlusçuluk, Bogomilizm ve Katarcılık dahil olmak üzere Avrupa'daki sonraki akımları etkilemiş olabilir.
Maniheizmin orijinal yazılarının çoğu kaybolmuş olsa da, çok sayıda çeviri ve parçalı metin günümüze ulaşmıştır.[18]
Maniheizmin bir takipçisine Maniheist veya Manici denir.[19]
Tarih
[değiştir | kaynağı değiştir]Mani, 14 Nisan 216[kaynak belirtilmeli] tarihinde Part İmparatorluğu'nun Tizpon kentinde dünyaya geldi. Fâtâk güçlü dinsel eğilimlere sahip bir kişi olmalıydı, zira bir süre sonra Ekbatan'ı terk ederek, Güney Babilonya'da bulunan "Menakkede" (Arapça Mugtasıla) adlı bir Mandeen tarîkatine katıldı ve küçük oğlunu bu inançlara göre yetiştirdi. Mani'nin babası da, din reformu taraftarı olarak önemli etkinliklerde bulunmuş ve adeta oğluna öncülük etmiştir. Mani dinsel eğitiminin yanı sıra gençlik yıllarını nakkaşlık öğrenerek geçirmiştir.
Mani'nin içinde büyüdüğü bu tarîkat hakkında pek ayrıntılı bir bilgi mevcut değildir. Bir tür su ile arınma yani "vaftiz" uygulamasına sadık oldukları biliniyor. Tarîkat üyeleri, günahlarından arınmak için her gün abdest alıyorlar ve yiyeceklerini de su ile temizliyorlardı. Ayrıca, et yemiyorlar ve şarap içmiyorlardı. Her üye kendine ayrılmış bulunan tarlada çalışmak zorundaydı. Tarîkat'in yerleşik ve tarımsal görünümü bir Yahudi tarîkati olan Esseneler'i andırıyor. Bu benzeşimi güçlendiren diğer bir öğe de, kendi dinsel inançlarını tıpkı Esseneler gibi "Yasa" (Nomos) olarak adlandırmalarıdır. Diğer önemli bir unsur da, bu tarîkatin, bir Yahudi uygulaması olan "Sabbat" gününe riayet etmesidir.
Mani, Sasani İmparatorluğu'nun I. Şâpûr (h. 242-273) egemenliği altındaki döneminde, öğretilerini çok başarılı olarak halk arasında yayabilmiştir. Ancak I. Şâpûr'un ardından tahta çıkan hükümdar I. Behram (ya da II. Behram) onu Magerlerin bir şikayeti üzerine tutuklatıp idam ettirmiştir. Maniciler, Mani'nin bir haça çakılarak (İsa'daki gibi) idam edildiğini kayıt etmiş olsalar da, bunda bazı şüpheler vardır. Mani dini Antik Çağın sonlarında, 3. ve 4. yüzyıllarda Sasani İmparatorluğu ve çevresinde yayılmıştır. Kral I. Şapur'in bir kardeşi Mani dini'ni kabul etmiş; ancak Şapur'dan sonra gelen Fars kralları Manicilerin düşmanı olmuşlardır. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğuna kadar yayılmış olan Mani dini, etkili misyoner uygulamaları sayesinde daha da ilerleyip Çin'e ve İspanya'ya kadar yayılmıştır. Mani dini en parlak dönemini Uygur hükümdarı Bögü Kağan'ın hüküm sürdüğü 762 yılında devlet dini olarak ilan etmesi ile yaşamıştır. Mani dini'nin misyoner uygulamalarının nasıl bu kadar başarılı olduğu sorusu günümüzün birçok tarihçilerini meşgul etmiştir: Dini yaymak için kullanılan dini ifadelerin doğuda Budizm'e ve batıda Hristiyanlığa yaklaştırılmış olması; ama buna rağmen dinin yöresel olarak ana hatlarından sapmaması buna neden olarak görülmektedir. Mani dini 5. yüzyılda özellikle Roma İmparatorluğunda hızla yayılan Hristiyanlığa ciddi bir rakip olmuş, bu yüzden Romalılar bu dinin yayılmasını önlemek için çaba göstermişlerdir. Mani dini Çin'de 14. yüzyılda ortadan kaybolmuş, ama Çin'in Ming döneminin kuruluşunda önemli bir rol oynamıştır (Ming aydınlık ya da ışık anlamına gelir). Mani dini sonunda Avrasyada birçok dinin içine işlenmiş ve böylece başka dinlerin yeni kollarının ve tarikatlarının doğmasını sağlamıştır.
Mâniler (Mani-chéens)
[değiştir | kaynağı değiştir]İran'ın Ortodoks dininin Mazdeizm olmasına rağmen “heterodoks” bütün inançlar İslâm'dan önce de sonra da mücadele etmekteydiler. Sasânîler’den sonra çok daha müsamahakâr olan İslâmîyet yönetimi altında Mâniler bir nebze özgürlük kazanmışlardı. Mâni dini vâsi bir edebiyâta sahiptir. Bizzât Mâni, eserlerinin büyük bir kısmını Süryanî dilinde yazmış ve hemen âkabinde bu eserler Pehlevî diline tercüme edilmişti. İkinci Hicrî asırda bu eserlerin Arapça’ya tercüme edilmeleriyse Mâniliğin yayılmasına büyük ölçüde hizmet etti.
“Yezdân-ı Baht” mezhebinin kurulması
[değiştir | kaynağı değiştir]“Hişam İbn-i Abd’ûl-Melik” devrinde Mâniler’in önderlerine Mihr adı verilmekteydi. Mâni reislerinden olan Zâd Hürmüzd ise ayrı bir Mâni tarikâtı kurmak amacıyla “Medain” şehrine gitti. Orada karşılaştığı Haccac’ın kâtibi Miklas’ı “Danaveryan” adı verilen tarikâtın başına geçirdi. Miklas'ın ölümünden sonra ise yerine Afrika'dan gelen “Ebû Hilâl’ûd-Deyhûrî” geçti. Me’mûn ve Mu’tâsım devirlerindeki reisleri “Ebû Ali Sâid” ve sonra da “Nâsır bin Hürmüz’ûs-Semerkandî” idi. Me’mûn devrinde Rey şehrinde ikâmet etmekte olan “Yezdân-ı Baht” Mâniler'den ayrılarak kendi mezhebini oluşturdu.
Zandikler (Zenâdike)
[değiştir | kaynağı değiştir]Mâniler'e Sasânîler Devri'nde “Zandik” adı veriliyordu. “Mes’ûdî”, Zandikler'i Zerdüşt’ün kitabı Avesta’dan ayrılarak onun tefsiri olan “Zend” kitabına bağlanan topluluk olarak tanımlamaktadır. Yani tefsiri kabul ederek asıl metni reddedenler anlamında kendilerine “Zandik” adı verilmişti. İslâm devirlerinde önce Mâniler, daha sonra da Mezdekîler ayni şekilde “Zandik” (Zindik) olarak adlandırılmışlardı. Emevîler devrinde Zindik olarak adlandırılanlar nispeten azınlıktaydı. Me’mûn Horasan’a ilk geldiğinde “Mübid Mûbidân” halifenin veziri Fazl İbn-i Sehl'in yanında bulunmaktaydı. Me’mûn Zındıklar’a ve Mübidler’e karşı son derece müsamahakâr davranan bir halife olarak tanınmaktaydı.
Dünya görüşü
[değiştir | kaynağı değiştir]Mani, insanlığın dinsel kurtuluşunun tarihsel bir akış içinde en önemli aşamalarını sıralarken, kendi öncülleri arasında Enoch'u, Nuh'un oğlu Sam'ı, Buda'yı, Zerdüşt'ü ve İsa'yı saymıştır. Mani, bu yazılarda, İsa'nın yaşamının belli başlı olaylarını özetlemiş, Havariler'in çabalarını, Paul'un misyonunu, Hristiyan Kilisesi'nin yaşadığı krizi ve dünyayı düzeltmek için uğraş vermiş olan Markion ve Bardesanes gibi gnostikleri anlatmıştır Nihayet, İsa'nın müjdelemiş olduğu "Paracletos"un, yani bizzat Mani'nin döneminin geldiğini ilân etmiştir.
"Paracletos" sözcüğü, Ruhulkudüs'e verilen bir isim olarak Yuhanna İncili'nde geçmektedir. "Paracletos"un din dışı anlamı "şefaat eden, aracı, arabulucu" biçimindedir. Özellikle, İsa'nın veda konuşmalarında "Avutucu, Gerçek Ruh ve Kutsal Ruh" adı altında sıkça yer almaktadır. (Yuhanna XIV/16,26 - XV/26 - XVI/7)
Manicilik'te gerçek gizem, köktenci ve evrensel düalizmdir. Manici inanca göre bu gizem, Mani'nin ruhsal ikizi olan Paracletos tarafından Mani'ye aktarılmış ve Mani de bu gizemi öğretmekle görevlendirilmiştir. Mani, on iki yaşındayken ilk kez göksel bir ziyarete tanık olduğunu ve ilk ilâhi açıklamaları aldığını ileri sürer. Arap tarihçisi en-Nedîm'e göre bu ziyareti yapan "et-Taum" (ikiz anlamına gelen Nebatîce bir sözcük) adlı bir melektir. Bu melek Mani'nin ikizi ya da ruhsal eşi olup, onu eğitip görevine hazırlayacak olan Paracletos'tur.
Mani'ye göre Zerdüşt, Buddha ve hatta İsa'nın başarılı olamamalarının nedeni, kendi öğretilerini yazıya geçirmemiş olmalarında aranmalıdır. Bu düşünce ile Mani, herkesçe anlaşılabilen basit bir dil kullanarak kendi öğretisini yazıya dökmüştür. Manici yazıların halktan gördüğü yoğun ilgi, Maniciliğin karşısında olanların ve özellikle Hristiyan Kilisesi'nin neden bu yazıları yok etmeye çalıştıklarını açıklamaktadır. 279 Yılında, Roma İmparatoru Diocletianus, İskenderiye kentinde tüm Manici yazıların yakılmasını buyurmuştur. Buna benzer yok etme çabaları yüzyıllarca sürdürülmüştür. Halbuki, İsa'dan sonra II. yüzyılın ortalarında İran'da doğan Manicilik inancı, henüz ilk yüzyılını tamamlamadan Doğu ve Batı'ya yayılmayı başarmıştı ve doğal olarak karşısındaki en büyük rakip Hristiyanlıktı. Manicilik ile Hristiyanlık arasında uzun ve sert bir kavga cereyan etti. Hristiyanlık bu kez karşısında, akılcı yöntemleri ve başarılı diyalektik çözümlemeleri olan, Hristiyan Kilisesi modeline uygun örgütlenen ciddi bir hasım bulmuştu. Her geçen gün, Manicilik karşıtı kilise kuralları, devlet buyrukları ve düalist öğretileri kötüleyen yapıtlar çoğalıyordu. Hristiyan Kilisesi, Manicilik karşısında geçirdiği korkuyu bir daha asla unutamayacak, yüzyıllar boyunca karşılaştığı her düalist hareketi Maniciliğin bir devamı ya da hortlaması olarak kabul edecekti. Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına karşın Vaudoislar, Katharlar, Tampliyeler Manicilik ile suçlanacaktı. Artık, Hristiyan Kilisesi'nin gözünde her sapkın inanç Manicilik olarak yaftalanacaktır. Bu suçlamadan ne Luther, ne de Calvin kendini kurtaramayacaktır. Oysa, Luther kendi yandaşları tarafından Kilise'nin Maniciliğe karşı son savunucusu olarak gösterilmiştir.
Batı'daki reformasyon hareketinden sonra, her ne kadar Kilise'nin dogmatik tutumunda önemli bir değişim olmadıysa da, Maniciliğin araştırılması ve daha iyi anlaşılması çabaları başladı. Manici belgelerinin incelenmesi, Doğu ile Batı'yı Zerdüşt ile İsa'yı birleştirmeye uğraşmış bir bilgenin varlığını gösteriyordu. Zamanla, eski İran ve Hint inançlarının daha iyi anlaşılmasıyla, Maniciliğin kaynaklarına dair yeni açıklamalar elde edildi. Maniciliğin temel öğretisi olan gnostik düalizmin eski Zerdüşt inançlarının yanı sıra, Hint öğretilerinde kök bulduğu ortaya çıkarıldı. Böylece Manicilik; köktenci düalizm, Doğu pagan inançları ve doğacı dinlerden kaynaklanan, Zerdüşt'ten yola çıkarak düzenlenmiş ve İncil kalıbına dökülmüş bir gnostik Asya inancı olarak tanımlandı.

Assyrioloji'nin gelişimi Manicilikte yeni nitelikler bulunmasını sağladı. Böylece, Maniciliğin en eski köklerinin Kalde ve Babilonya'nın eski inançlarında yer aldığı anlaşıldı. Sonuçta Mani dininin, Mezopotamya-İran düalizmi üzerine temellenen ve evrensel bir din niteliğine ulaşabilmek amacıyla Buddhizm ve Hristiyanlıktan aktarmalar yapan bir "syncretist" (bağdaştırmacı) inanç olarak Doğu'ya ve Batı'ya doğru genişlediği belirlendi. Bu genişleme, Hristiyanlığın ilk yüzyıllarında tam anlamıyla etkindi ve ancak İslâm tarafından kesin olarak durdurulacaktı. Kısacası Mani, Zerdüşt inancının da kaynağı olan Kalde-Babilonya potasında, Buddhist ahlâk ilkelerini ve Hristiyan öğretisini harmanlayan bir bilgeydi.
Ortaya çıkarılan son bulguların ışığında, Manicilik bir büyük din olarak değerlendirilebilir. Üstelik "kitaplı" bir din, bir misyoner dini, örgütlenmiş bir din, tüm büyük dinleri kendinde eritmek isteyen evrensel ve nihaî bir din. Ancak tüm bu niteliklerden daha önemlisi, her şeyin başına iki ezelî ve karşıt iki ilkeyi, Işık ve Karanlığı yerleştirmiş olan ve İsa'nın gelişini müjdelediği "Paracletos" tarafından gizemleri açıklanan köktenci bir "gnosis"tir Manicilik. Tüm yaşamı ve tüm bilgileri içerdiğini ileri süren bir toptancı gizem dinidir. İsa başarısız olmuş, Aziz Paul ile Marcion'un çabaları boşa gitmiştir. Gerçek Kilise'yi yeniden düzenlemekle görevlendirilmiş olan Paracletos-Mani zuhur etmiştir.
Maniheizmin Şî’îlik üzerine olan tesirleri, Mu'tezile ve Mazdeizm ile mücadelesi
[değiştir | kaynağı değiştir]Emevîler devrinde ve Abbâsî Halifeliği’nin başlangıcında Mâniler’e gösterilmekte olan hoşgörü zamanla Zerdüşt Mûbidleri’nin de tesirleri neticesinde şiddete dönüşmeye başlamıştı. Emevîler’in dinî tesamühünü terk eden Abbâsîler eski İran hükümdarlarının tahtlarına oturmak suretiyle onların rolünü üstlenerek öteki mezheplere karşı eski Zerdüştîliğin uygulamış olduğu şiddetin aynını göstermeye başlamışlardı.
Maniheizmin Abbâsîler Devri’nde İslâm ile giriştiği mücadele
[değiştir | kaynağı değiştir]Abbâsîliğin en önemli niteliklerinden biri, Arap unsurlardan ziyâde İranlılar’ın rolüyle Devlet ile Eglise’nin “Ehl-i Sünnet vel Cemaat” adını alan tam bir İslâm Ortadoksluğu çatısı altında birleştirilmesi olmuştu. Zenâdika’nın ittihamı rejim aleyhtarlarına karşı devletin en mükemmel silahını oluşturmaktaydı. Örneğin, İbn’ûl-Mukaffa’ “Süfyan bin Muaviye” tarafından Zindiklik bahanesiyle i’dam edilmişti. “Şair Beşşar İbn-i Bürd” Hâlife Mehdî’nin sarayında uzun yıllar geçirdikten sonra veziri Yakup İbn-i Davud’un aleyhinde hicviyeler yazması nedeniyle kırbaçlanarak, şair “Ebû Nüvâs” ise Halife Emîn’e telmihan yazdığı şiirler nedeniyle zehirletilerek öldürülmüşlerdi. Her ikisi de Zindiklik ile itham edilmişlerdi.
Abbâsî Hâlifesi Ebû Câʿfer "el-Mansûr" devrinde “Mâniler” iyi muamele gördü. Hâlifenin tâbibi “Hasib” kendisinin Hristiyan olduğunu açıkça söyleyen bir “Zindik” idi. Ayni halifenin kâtibi “Yezid bin El-Feyz” de Mâni idi. “Mâniler” ve kendilerine “Dehrîler” adı verilen hür düşünceli ve materyalist feylesoflar, Hâlife Muhammed "el-Mehdî bi’l-Lâh" zamanında ise Zindiklik töhmetiyle i’dama, hapse ve i’tisafa uğradılar. “İbn-i Râvendî” yandaşı olan “Salih bin Abd’ûl-Kuddus” de H. 166 / M. 783 yılında Hâlife Mehdî tarafından i’dam ettirilmişti.
Maniheizmin Mu'tezile ile mücadelesi ve Şî’îlik üzerine tesirleri
[değiştir | kaynağı değiştir]
Mâniler’in dinî eğitimlerinin İslâmiyet’in dinî âkideleri üzerine de bir hâyli tesirleri olmuştu. Bazı İslâm mezhepleri Mâniler ile mücadelelerini sürdürürlerken onlarla kaynaşarak, ya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Maniheizmin tesirine tâbi oldular. İslâm âleminde Maniheizmnin gelişme devri tam olarak öncelikle Mu'tezile’nin en güçlendiği zamana ve ikinci derecede de Şî’îliğin en kudretli olduğu döneme tekabül etmektedir. Mu'tezile reislerinin birçoğu Mâniler ile dinî ve metafizik mes’elelerle alâkalı münazaralar yapmak suretiyle mücadele ediyorlardı. Bu karşılıklı yapılan münazaralar esnasında Mâni i’tikadlarının Şî’îlik üzerine önemli tesirleri olmuştu. Hâlife Mehdî zamanında, “Ebû Muhammed Hişâm bin El-Hakem”, “Ebû Ali Muhammed İbn-i Abd’ûl-Vahhab El-Cübbaî”, Yahya bin Halid'in kâtibi ve Zindiklik ile de itham edilmiş olan “Ebû Muhammed Hasan bin Mûsâ El-Nevbahtî”, “Ahmed bin Muhammed bin Hanbel”, “Ebû Muhammed bin Zekeriya Er-Râzî” ve İbrahim'ün-Nazzam'ın tilmizlerinden “Ebû Affan Er-Rakî” gibi İslâm âlim ve kelâmcılarının "Maniheizm" ve onun âkideleri aleyhine yazmış oldukları kitaplarda heterodoks nitelik taşıyan ve hususiyle de Mâniliğe ait bilumum mezhepleri reddetmeğe başlamışlardı. Diğer taraftan ise “İbn-i Tâlut”, “Ebû Şâkir’ûd-Deysânî”, İbn’il-A’da El-Harizî”, “Abd’ûl-Kerîm bin Ebî’l-Evcâ”, “Salih bin Abd’ûl-Kuddus”, “Hammad-ı Acered”, “Yahya bin Ziyâd” ve “Muti bin İlyâs” gibi müellifler "Maniheizm" âkidelerini müdaafa eden eserler yazmışlardı.
Maniheizmin Abbâsîler Devri’nde Zerdüştlük ile mücadelesi
[değiştir | kaynağı değiştir]Mâniler, Zerdüştîler ile de münazara ve mücadelelerini sürdürmektelerdi. Bu konuda yazılmış “Chikand Guomânîgu Vîgıâr” adındaki Zedüştî eser, Maniheizmi ret ve cerh etmektedir.
Gnosis
[değiştir | kaynağı değiştir]Hristiyanlığın ilk yüzyıllarında, Kilise Babaları çoğu zaman pek dikkatli ve titiz olmalarına karşın, temel teolojik konularda kararsız duruma düşmüşlerdi. Çabalarını "Günahtan Arınma" konusuna yöneltmişler, ancak Günahın asıl nedeni konusunda yetersiz kalmışlardı.
Oysa, o çağlarda Hristiyanlar için en önemli sorun günahtı. İçinde yaşadıkları, Roma İmparatorluğu'nun acımasız, sefih ve belirsiz dünyası, hiç kuşkusuz günah dolu bir dünyaydı. Öyleyse, her şeye kadir olan, iyi Tanrı tüm bu kötülüklere ve günahlara nasıl oluyor da izin veriyordu?
Gnostisizm'in temelinde bu kötülük ve günah sorununu çözme arzusu yatar. Kilise bu konuda tatmin edici yanıtlar üretemeyince, düşünürler kendi öz çözümlerini aramak zorunda kaldılar ve bu arayışın sonunda Hristiyan Düalizmi oluştu. II. yüzyılın ortalarında, Gnostik düşünce, birbirinden alabildiğine farklı ancak özde birleşen Marcion, Valentinus ve Basilides gibi düşünürlerin önderliğinde Roma dünyasını sarstı.
Gnostiklerin çözümü, görünen ve bilinen, zalim ve günah dolu evreni yaratmış olma sorumluluğunu Tanrı'dan almak biçiminde ortaya çıktı. Marcion'a göre evreni yaratan Ahd-i Atik'teki merhametsiz Jehova (Demiurgos) idi. Platon, Timaeus isimli diyaloğunda evreni Demiurgos'un yarattığını söyler. Bu Yunanca sözcük "zanaatkâr" anlamını taşımaktadır. Gnostikler, Demiurgos'u evreni tüm kusurları ile yaratan, kötü, cahil ve kıskanç, ikincil bir tanrı olarak değerlendirmişlerdir. Gnostizmin ilkelerine göre, sıradan insanlar, yalnızca Gnostiklerin kavrayıp taptığı gerçek Tanrı'ya değil, bilinçsizce Demiurgos'a tapmaktadırlar.
Çeşitli Gnostik tarîkatlerin birbirinden ne ölçüde farklı olduklarını bugün tam olarak bilemiyoruz. Ancak, bunların tümünde bir inisiyasyon töreninin, bir "gizeme ulaşma" ritüelinin uygulandığı biliniyor. Tüm bu tarîkatler, insanları içlerinde bulunan "Tanrısal Öz"ün ölçüsüne göre üç sınıfa ayırmışlar. Valentinus'a göre bu sınıflar şu biçimde sıralanıyor: önce "Pneumatikoi" (Ruhanîler) geliyor; bu kişiler Tanrı ateşi ile dolu olup kurtuluşları için yalnızca gnosis'in açıklanmasına gereksinim duyarlar. İkinci kategoride "Psikhikoi" (Psişikler) bulunur; bu kişilerin ruhlarında Tanrısal öz az da olsa bulunur ama kurtuluşları kesin değildir; kurtulmak için iyilikler yapmaları gereklidir. Sonuncu kategoriyi "Glikoi" (Maddîler) oluşturur; bunlar içlerinde hiç Tanrı kıvılcımı olmayan kişilerdir ve kaçınılmaz olarak geldikleri toza geri dönecekler.
Gnostik düşünce böylesine kesin çizgilerle belirlenmiş bir Düalizmi içerdiği için, yalnızca iyilik ile kötülüğü değil, tüm erdemlerin karşıtını da içeriyordu. Mademki, yaratılmış evren günah doluydu, o zaman ondan kaçınmak gerekliydi. Öncelikle, her şeyden elini eteğini çekmek gerekliydi. Dünya zevk ve nimetlerinde aşırıya kaçmak acınacak bir durumdu, evlenmek ve çocuk yapmaktan uzak durulmalıydı.
Ancak, Gnostik Düalizm giderek daha keskinleşecek, Işık ve Karanlık, İyi Tanrı ile Demiurgos arasındaki karşıtlık daha sertleşecekti. Demiurgos artık açıkça şeytanın ta kendisi olarak düşünülüyor ve evreni yaratanın doğrudan şeytan olduğu kabul ediliyordu.
Marcion'un temellerini attığı bu inanç zamanla ilk büyük Hristiyan Düalist kilisesini oluşturdu. Marcion'un düşünceleri o denli etkili olmuştu ki, daha sonraları ortodoks Hristiyanlık, karşısında bulduğu her türlü sapkın inanca "Marcionist" ya da "Manihaeist" sıfatını yapıştırdı.
Ancak, Marcion'un temelde Hristiyan olmasına karşın, Mani Hristiyanlık sınırlarının dışında kabul ediliyordu. Mani, bilinen yaşam öyküsüne göre, bir sapkın Hristiyandan çok, bir Zerdüştî olmalıdır. Mani'nin kendi yazdıklarına göre, tüm din önderleri; Hermes, Buddha, Zerdüşt, İsa ve hatta Platon onun öncülleridir, ancak İsa'nın yeri hepsinin üzerindedir ve panteistik bir konuma ulaşmıştır. Mani'nin inancına göre, İsa bedenleşmiş bir tanrısal varlıktır, yalnızca yayılan bir ışık değildir, o her yerde vardır; İsa, insanlık için acı çekerek insanların kurtuluşunu sağlamıştır.
Örgüt ve ritüel
[değiştir | kaynağı değiştir]Maniciliğin örgütlenmesinde de Marcion örnek olarak alınmıştır. Maniciler iki sınıfa ayrılmışlardır: gizeme ulaşmış olanlar ile sıradan inananlar ya da Mani'nin adlandırdığı gibi "Seçkinler" (ya da Yetkinler) ile "Dinleyenler". Manicilik'te kadınlar da seçkinlerin arasına kabul edilirdi. Bir tür ruhban sınıfı olan seçkinler, çok zorlu hazırlık dönemlerinden ve çetin inisiyasyon törenlerinden geçirilirlerdi. "Consolamentum" (Teselli) adı verilen inisiyasyon törenine pek önem verilirdi. Bu aşamadan sonra, seçkinler "Tanrısal Işık" ile dolarlar ve artık bu ışığı dünyevî nesnelerle kirletecek eylemlerden kaçınırlardı. Evlenmezler, mülk sahibi olamazlar, et yemezler, şarap içmezlerdi. Tarım işlerinde çalışmamalı, hatta ekmeği bile doğramamalıydılar. Günlük yiyecekleri ve yalın giysileri ile gezgin bir yaşam sürmeliydi seçkinler.
Seçkinlerin ilkeleri, Buddhist keşişlerin disiplinine şaşırtıcı ölçüde yakındı. Arada bulunan tek fark, Manici seçkinlere yerleşik yaşamın yasak olmasıydı. Seçkinlerin yaşamı oldukça zordu. Yaşamları üç mühürle bağlıydı: ağız, el ve gönül mühürleri...İlk mühür, tüm kötü yiyecekleri ve kötü sözleri yasaklardı. İkinci mühür, canlı varlıkların içinde saklı bulunan ışığa verilebilecek her türlü zararı engellemek içindi; adam öldürmek, hayvan öldürmek, hatta meyve koparmak bile yasaktı. Üçüncü mühür, Manicilik inancına ve temizliğine karşı çıkan her türlü düşünceyi yasaklamaktaydı.
Doğal olarak, seçkinlerin sayısı pek azdı. Tarihte ün kazanmış seçkinlerin son derece az sayıda olması da garipsenebilir. Maniciliğe bağlı olanların büyük çoğunluğu "Dinleyiciler"den oluşuyordu. Bunlar yalnızca Mani'nin "On Emri" ile bağlıydılar. Bu on emir sırasıyla puta tapmayı, namussuzluğu, cimriliği, her türlü öldürme eylemini, zina yapmayı, hırsızlığı, yalancılığı, büyücülüğü, ikiyüzlülüğü ve Maniciliğe ihaneti yasaklıyordu. Sıradan inananların ilk görevi seçkinlere neredeyse tapınma derecesine varan bir saygı beslemekti. Dinleyiciler sık sık seçkinlerin önünde diz çökerek kutsanma talep ederler, buna karşılık sebze ve meyve verirlerdi. Herkes için geçerli olan diğer dinsel görevler dua ve oruçtu.
Dua öğle, akşamüstü, gün batımında ve güneş battıktan üç saat sonra olmak üzere günde dört kez zorunluydu. Gündüz duaları güneşe dönerek yapılır, geceleri ise aya bakarak dua edilirdi. Ne güneşin, ne de ayın görünmediği günlerde dua yönü kuzeydi. Dua etmeden önce uygulanması kesin koşul olan bir arınma riti vardı. Arınma işlemi su ile ya da su bulunmazsa toprak ile yapılırdı. Oruç zamanlaması da tıpkı dua gibi doğrudan astronomik olgulara bağlıydı. Haftanın ilk günü güneşin onuruna (Sunday?) herkes oruç tutardı. Seçkinler, haftanın ikinci günü de ay onuruna oruç tutmakla sorumluydular. Ayrıca her yeni ayda, herkes ik gün oruç tutardı.
Maniciliğin diğer rit ve törenleri hakkında bilinenler pek az. Mani'nin ölüm yıl dönümünde gerçekleştirilen "Bema" töreni Maniciliğin en büyük kutlaması olarak biliniyor. Bu törende sürekli dua edilir ve kutsal yazılar okunurdu. Beş basamakla çıkılan bir platformun üzerine boş bir taht yerleştirilirdi. "Bema" töreninin diğer ayrıntıları ise bilinmiyor.
Ayrıca, Manicilikte vaftiz uygulamasının da bulunduğu,[kaynak belirtilmeli] fakat bu konuyu içeren kutsal yazılar kayıp olduğundan, Manici vaftiz töreninin hiçbir ayrıntısı bugün bilinememektedir.
Doğu'daki etkileri
[değiştir | kaynağı değiştir]Hem Roma İmparatorluğu'nun, hem de İran'da Sasanîler'in baskısına karşın, Manicilik hızla yayıldı. İran'ın Doğusunda bulunan ülkelerde çok başarılı oldu. X. yüzyılın başlarında Arap tarihçi Bîrûnî; "Doğu Türklerinin büyük çoğunluğu, Çin ve Tibet'te yaşayanlar ve Hindistan'ın bir bölümü Mani dinine bağlıdırlar." diye yazmıştı.[kaynak belirtilmeli] Son zamanlarda Turfan kazılarında ortaya çıkarılan Manici resim ve edebiyat bulguları bu açıklamayı kanıtlamıştır. Mani'nin ölümünden bir yüzyıl sonra, Manicilik Malabar kıyılarına kadar yerleşti. Karabalgasun'da bulunan ve bir zamanlar Nesturîler'e ait olduğu zannedilen Çince yazıtların, aslında Manici oldukları kuşku duyulmayacak biçimde belirlenmiştir.
Doğu'da Manicilik, IV. yüzyılın sonlarından başlayarak, Doğu İran'da sağlam bir sıçrama tahtası edinmiş ve buradan hareketle İpek Yolu boyunca Afganistan'dan Tarım Havzasına kadar yayılabilmişti. Manicilik 762 yılında Uygurlar'da devlet dini olarak kabul edilmiş ve böylelikle Çin'e doğru genişleme olanağına da kavuşmuştu. IX. yüzyılda Uygur devletinin yok olmasından sonra, Cengiz Han'a kadar Tarım havzasında varlığını sürdürmüştü. Çin içinde ise, Güney kıyılarına kadar inerek, buralarda varlığını gizli bir din olarak devam ettirmeyi başarmıştı. Çin'in Fukyen eyaletinde XVI. yüzyılda bile Maniciliğe rastlanmıştı.
Manicilik İran ve Babil'de hiçbir zaman egemen din düzeyine yükselemedi, ancak Emevîlerin yönetimi altında geniş bir hoşgörü ve refaha ulaşabildi. Maniciler kimi Emevî halifelerinden müsamaha gördüler, başkent Bağdat'ta az sayıda olmalarına karşın, Irak'ın birçok köyüne yayıldılar. Ancak, Emevîlere oranla çok daha az dinsel hoşgörü sahibi olan Abbasîler döneminde, Maniciler "zındık" olarak değerlendirilip baskı görmüşler, çeşitli suçlamalar nedeniyle cezalandırılmışlardır. Bu suçlamalar arasında düalizm, zina, aile-akraba arası cinsel ilişki ve homoseksüellik önde geliyordu. Uygulanan baskılara karşın, özellikle Irak'ta bulunan Manici topluluk etkinliğini IX. yüzyıla kadar sürdürmüştü. Ancak, devam eden Abbasî zulmü, Maniciler'in toplu halde önce Horasan'a ve daha sonra, Maniciliğin bir devlet dini olduğu Uygur ülkesine göç etmelerine yol açmıştı.
Maniciliğin, Tomas İncili, "Addas Öğretileri" ve Hermas'ın Çobanı gibi Hristiyan apokriflerini benimsemesinden dolayı, Tomas, Addas ve Hermas'ın Mani dininin ilk büyük havarileri oldukları söylentisi doğdu. Addas'ın Doğu'da, Thomas'ın Suriye'de ve Hermas'ın da Mısır'da havarilik ettikleri varsayıldı.
Manicilik, Mani'nin ölümünden önce bile, Filistin'de biliniyordu. Efrem 378 yılında, hiçbir başka ülkenin Mezopotamya kadar Manicilik'ten etkilenmediğinden yakınmaktaydı. Edessa'da (Urfa) 450 yılında güçlü bir Manici cemaat mevcuttu. Emesuslu Eusebius'un, Laodikyalı Georgios'un, Tarsuslu Diodorus'un, Antakyalı Chrysostomus'un, Salamisli Epifanus'un ve Bostralı Titus'un Maniciliğe karşı mücadele ettikleri biliniyor. Tüm bunlar, Maniciliğin Batı Asya'da Hristiyanlık için ne denli büyük bir tehlike olduğunu göstermektedir. Ancak, Maniciliğin Hristiyanlığa en fazla zarar verdiği ülke Mısır oldu. İmparator Konstantin zamanında, Maniciliği benimsemiş olan İskenderiye valisi tüm Hristiyan rahiplere görülmemiş bir sertlikle davrandı.
Doğu Roma toprakları üzerinde, Manicilik en etkin olduğu düzeye 375-400 yılları arasında ulaştı ve sonra hızla geriledi. VI. yüzyılda bir süre için yeniden önem kazandı ve toplumun yüksek sınıfları arasında kabul gördü. Bu dönemde İmparator Justinianus Manicilikle ciddi bir mücadeleye girdi ve kısa sürede Maniciliğin bu canlanma çabası da bastırıldı. Ancak, bu çabalar Maniciliği tümüyle yok edemedi. Bir süre sonra Manicilik, yeniden canlanarak, Paulisyenler ve Bogomiller adı altında Bizans İmparatorluğu'nu istilâ etti.
Batı'daki etkileri
[değiştir | kaynağı değiştir]Batı'da Maniciliğin esas yurdu Kuzey Afrika'ydı. Mani'den sonra gelen ve ikinci Paracletos olarak adlandırılan Adimantus da Afrika'da etkin olmuştu. Maniliğin Afrika'daki en büyük önderlerinden biri de, IV. yüzyılın sonlarında yaşayan Mileveli Faustus'tur. Mileve'de yoksul bir ailenin oğlu olarak doğan Faustus, gençliğinde Roma'ya yerleşmiş ve orada Maniciliğe girmişti. Derin bilgi sahibi değildi, ama etkileyici bir konuşmacıydı. Manici çevrelerde ünü çok yaygındı. 383 Yılında Kartaca'ya göç ettikten kısa süre sonra Hristiyanlar tarafından tutuklandı, fakat herhangi bir ceza görmeden salıverildi. 400 Yılında, Maniciliği öven ve Hristiyanlığı, özellikle Eski Ahid'i yeren bir kitap yazdı. Hristiyan Pederlerinden ve Maniciliğin en önemli düşmanı olan Augustinus bu kitaba tam otuz üç ciltlik bir yapıtla yanıt verdi. Faustus'un daha sonraki yaşamı hakkında bilgi mevcut değil. Ancak, Augustinus'un yirmi yıl boyunca kaleme aldığı sonraki yapıtlarında Manicilik'ten hiç söz etmemesi, bu süre içinde Maniciliğin etkisini giderek yitirdiğini gösteren bir kanıttır. Vandallar'ın Afrika'yı ele geçirmesi üzerine, Maniciler son bir girişimle, Arius mezhebine bağlı Vandallar'ı Maniciliğe çekmeye çalıştılar. 477-484 yılları arasında hüküm süren Vandalların Kralı Hunerik'in bu girişime karşı tepkisi çok sert oldu ve Kuzey Afrika'daki tüm Maniciler ya sürgüne gönderildiler ya da yakıldılar.
Maniciliğin Batı'daki merkezlerinden biri de Roma kentiydi. 311-314 yılları arasında Papalık yapan Miltiades, "Liber Pontificalis" isimli eserinde, Roma'daki Manicilerden söz etmekteydi. İmparator Valentianus'un 372 yılında çıkardığı bir ferman, Roma'daki Manicilerin kovuşturulmasını buyurmaktaydı. 384-388 yılları arasında da, Roma'da "Martari" adında yeni bir Manici tarîkat ortaya çıktı. Bu tarîkat, özgün Mani öğretisini değiştirmeyi amaçlayarak, seçkinlerin gezgin yaşamı terk etmesini ve bir tür manastır düzenine girmesini öngörmekteydi. Martariler en büyük direnci Maniciler'den gördüler.
VI. yüzyıldan başlayarak, Manicilik Batı'da neredeyse tümüyle yok oldu. Her ne kadar sağda solda, kimi gizli topluluklar ve düalist tarîkatlar varlığını sürdürdüyse de, bunların Babilonyalı peygamber Mani ile doğrudan ya da bilinçli bir ilintisi mevcut değildi. Ancak tam beş yüzyıl sonra, XI. yüzyılda Doğu'dan, Bizans ve Bulgaristan yolu ile gelen Paulisyenler ve Bogomiller Batı'yı etkilediler. Bunların düalist öğretileri, Kuzey İtalya ve Güney Fransa'da tohumlanabilecek verimli alanlar buldular ve böylece tarihte ilk kez Hristiyan topraklarına yönelik Haçlı Seferlerine yol açmış olan Kathar hareketinin temellerini attılar. Et yemezler ve savaşmak yasaktır.Bu nedenle savaşma yetenekleri azalır.
Sonuç
[değiştir | kaynağı değiştir]Bu denli sıra dışı bir teoloji ve insanın yazgısından çok "Işık" için ilgi besleyen bir dinsel inancın, böylesine hızla yayılıp itibar görmesi oldukça yadırgatıcı bulunabilir. Ancak, gnostik efsanelerin bolluğu, ne denli akıldışı olursa olsun, bu tür yaratılış öykülerine inanmaya hazır geniş halk kitlelerinin varlığını göstermektedir. Ayrıca, III. yüzyılda Roma'nın baskıcı ve mutsuz dünyasında, tıpkı Hristiyanlık gibi, herkese kurtuluş vadeden bir inancın yayılma olasılığının ne ölçüde yüksek olduğu Manicilik örneğinden açıkça anlaşılmaktadır.
Maniciliğin kısa sürede yayılması, ne ondan önceki, ne de sonraki dinsel inançların yayılmasına benzemez. Zira Manicilik, diğer dinlerin aksine, kabul edildiği ülke ve topluluklarda hiçbir temel politik ve sosyal değişim yaratmayı öngörmemiştir. Bu durum Manici misyonerlerin görevlerini zorlaştırmış, zaten bir bileşim olarak doğan dinlerini, diğer ulusların kültürel ve toplumsal koşullarına adaptasyon gereğini yaratmıştır.
Maniciliğin tümüyle entelektüel düzeyde kalması ve toplumsal-politik değişimler yaratmakta iddiasız olması en zayıf özelliğiydi. Kısacası Manicilik anti-sosyal olması yüzünden başarısızlığa uğradı. Bu sert ve savaşçı çağlarda, uygarlıklarını barbar saldırılarına karşı koruma endişesindeki yöneticiler, bu denli edilgen bir inancı onaylayamazlardı. Toplum kurallarını hiçe sayan, başıboş dolaşmayı yüceltip çalışmayı reddeden, sadaka ile geçinmeyi buyuran, çoğunluğun kabulüne ve süregelen dinamik toplum nizamına uymayan böyle miskin bir hayat tarzı emreden Mani inancının; her ne kadar hayvanların öldürülmesine karşı çıksa da hayat bulamayacağı, bu yöndeki çabalarınınsa baskı ve zulüm göreceği kaçınılmazdı. Zaten örgütlenme yapısı da hayatını sürdüremeyecek kadar dayanıksız ve edilgendi.
Kaynakça
[değiştir | kaynağı değiştir]- ^ a b Grenet, Frantz (2022). Splendeurs des oasis d'Ouzbékistan. Paris: Louvre Editions. s. 93. ISBN 978-84-125278-5-8.
- ^ "Believers, Proselytizers, & Translators The Sogdians". sogdians.si.edu. 14 Ekim 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Mart 2023.
- ^ GULÁCSI, ZSUZSANNA (2010). "The Prophet's Seal: A Contextualized Look at the Crystal Sealstone of Mani (216–276 C.E.) in the Bibliothèque nationale de France" (PDF). Bulletin of the Asia Institute. 24: 164. ISSN 0890-4464. JSTOR 43896125.
- ^ "manichaeism." Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003.
- ^ Yarshater, Ehsan The Cambridge History of Iran, Volume 3 (2), The Seleucid, Parthian and Sasanian Periods, Cambridge University Press, Cambridge, 1983.
- ^ "Manichaeism". New Advent Encyclopedia. 8 Mayıs 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ekim 2013.
- ^ a b R. van den Broek, Wouter J. Hanegraaff Gnosis and Hermeticism from Antiquity to Modern Times. SUNY Press, 1998 978-0-7914-3611-0 p. 37
- ^ Maniheizm at Encyclopædia Iranica
- ^ Corrigan, Kevin; Rasimus, Tuomas (2013). Gnosticism, Platonism and the late ancient world: essays in honour of John D. Turner. Nag Hammadi and Manichaean studies. Leiden: Brill. ISBN 978-90-04-22383-7.
- ^ Dardagan, Amer (13 Mayıs 2017). "Neoplatonism, The Response on Gnostic and Manichean ctiticism of Platonism". doi:10.31235/osf.io/krj2n. Erişim tarihi: 4 Haziran 2024.
- ^ a b Turner, Alice K. (1993). The History of Hell (İngilizce) (1st bas.). United States: Harcourt Brace. s. 50. ISBN 978-0-15-140934-1.
- ^ Widengren, Geo Mesopotamian elements in Manichaeism (King and Saviour II): Studies in Manichaean, Mandaean, and Syrian-gnostic religion, Lundequistska bokhandeln, 1946.
- ^ Hopkins, Keith (July 2001). A World Full of Gods: The Strange Triumph of Christianity. New York: Plume. ss. 246, 263, 270. ISBN 0-452-28261-6. OCLC 47286228.
- ^ Arendzen, John (1 October 1910). "Manichæism 1 Aralık 2023[Tarih uyuşmuyor] tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.". The Catholic Encyclopedia. Vol. 9. New York: The Encyclopedia Press, Inc.
- ^ Jason BeDuhn; Paul Allan Mirecki (2007). Frontiers of Faith: The Christian Encounter With Manichaeism in the Acts of Archelaus. BRILL. s. 6. ISBN 978-90-04-16180-1.
- ^ Andrew Welburn, Mani, the Angel and the Column of Glory: An Anthology of Manichaean Texts (Edinburgh: Floris Books, 1998), p. 68
- ^ Clarence, Siut Wai Hung. "The Forgotten Buddha: Manichaeism and Buddhist Elements in Imperial China". 29 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Ocak 2024.
- ^ Gardner, Iain; Lieu, Samuel N. C., (Ed.) (2004). Manichaean Texts from the Roman Empire. Cambridge: Cambridge University Press.
- ^ "Definition of MANICHAEAN". merriam-webster.com. 15 Temmuz 2023. 4 Ocak 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Mart 2018.
Konuyla ilgili yayınlar
[değiştir | kaynağı değiştir]- A. Adam: Das Fortwirken des Manichäismus bei Augustin. In: ZKG (69) 1958, S. 1–25.
- A. Adam: Der manichäische Ursprung der Lehre von den zwei Reichen bei Augustin. In: ThLZ 77 (1952), S. 385–390.
- Alexander Böhlig: Die Gnosis: Der Manichäismus. Neuauflage, Düsseldorf und Zürich 2002, ISBN 3-7608-1150-7.
- Alexander Böhlig: Manichäismus. In: Theologische Realenzyklopädie 22 (1992), S. 25–45 (hervorragender Überblick mit umfangreichen Literaturhinweisen).
- Iain Gardner und Samuel N. C. Lieu: Manichaean Texts from the Roman Empire. Cambridge 2004.
- Wassilios Klein: Die Argumentation in den griechisch-christlichen Antimanichaica. Wiesbaden 1991 (= Studies in Oriental Religions 19).
- Hans-Joachim Klimkeit: Mani, Manichäismus. In: Lexikon für Theologie und Kirche, 3. Aufl., Bd. 6, S. 1265–1269.
- Ludwig Koenen, Cornelia Römer: Mani. Auf der Spur einer verschollenen Religion. Herder, Freiburg 1993, ISBN 3-451-23090-9 (enthält die Übersetzung des Kölner-Mani-Kodex').
- Johannes von Oort: Mani, Manichäismus. In: Religion in Geschichte und Gegenwart, Bd. 5, S. 731–741.
- Nahal Tajadod : Mani le bouddha de lumière, catéchisme manichéen chinois, Cerf, 1991, ISBN 2-204-04064-9
- Geo Widengren: Mani und der Manichäismus. Kohlhammer, Stuttgart 1961.
- Manichaica Iranica. Ausgewählte Schriften von Werner Sundermann. Hrsg. von Christiane Reck, Dieter Weber, Claudia Leurini, Antonio Panaino. 2 Bde., Rom 2001 (Serie Orientale Roma LXXXIX, 1/2).
Dış bağlantılar
[değiştir | kaynağı değiştir]- Arbeitsstelle für Manichäismusforschung
- Tod, Wiedergeburt und Erlösung im Manichäismus 21 Temmuz 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Manikodex 11 Mart 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Manichäismus 30 Eylül 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Aktuelle Literatur zum Manichäismus 12 Mart 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Le manichéisme en détail 10 Nisan 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Eintrag 12 Mart 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. in der Catholic Encyclopedia (engl.)
- Eintrag 25 Mart 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. in der Encyclopædia Britannica (11. Aufl., 1911)