Muhammed'in veraseti - Vikipedi

İslam peygamberi Muhammed'in ölümünden sonraki veraset meselesi, İslam tarihinin ilk yüzyılında erken İslam toplumunu çok sayıda mezhebe bölen bölünmelerin ana kaynağıdır. Bu bölünmelerden ortaya çıkan en önemli iki mezhep Sünnilik ve Şiiliktir. Sünniler, Ebû Bekir'in seçim yoluyla Muhammed'in yerine geçtiğini iddia eder. Buna karşılık Şiiler, Ali bin Ebu Talib'in Muhammed tarafından atanan bir halife olduğunu savunur.

Halifelik konusundaki bu farklı bakış açıları, erken İslam tarihinin ve Muhammed'in sözlerini ve fiillerini içeren hadislerin farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Sünniler, Muhammed'in açıkça bir halife tayin etmediğini ve liderlik seçimini İslam toplumuna bıraktığını iddia etmektedir. Sünniler, Sakife'de halife seçilen Ebû Bekir'in de dahil olduğu Râşidîn halifeleri olarak bilinen halifelerin yönetiminin meşru olduğunu kabul ederler.

Buna karşılık, Onikiciler Muhammed'in, Kur'an'daki Maide Suresi'nin 67. ayetinin vahyini takiben, özellikle Gadîr-i Hum olayı sırasında Ali'yi açıkça halife olarak tayin ettiğine inanmaktadır. Onikicilik'e göre, Muhammed'den sonra gelen Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın hilâfeti gayrimeşru kabul edilir; Ali ve onun soyundan gelen On İki İmam ise meşru halifeler olarak görülür. Bu imamların sonuncusu olan Mehdi, düşmanlarından gelen tehditler nedeniyle Hicrî 260 (Miladi 874) yılında Gayba'ya girmiştir (gizlenmiştir).[1] Müslümanlar tarafından beklenen Mehdi'nin gelişi, İslam'daki farklı mezhepler tarafından farklı şekillerde yorumlansa da Müslümanların büyük bir kısmı tarafından kabul edilen bir olgudur.[2]

İslam tarihinin çoğu Abbâsî Halifeliği'nin yükselişine kadar sözlü olarak aktarılmıştır.[3] Daha sonraki Müslüman yazarların tarihî eserleri, Muhammed'in hayatı hakkında daha fazla bilgi sağlayan siyer ve hadis literatürünü ve ona atfedilen alıntıları içerir.[4] Günümüze ulaşan en eski yazılı siyer İbn-i İshak tarafından yazılan Sîretü Resûlullâh (Allah'ın Elçisinin Hayatı) adlı eserdir.[5] Orijinal eser kaybolmuş olsa da, İbn-i Hişam'ın Sîretü Resûlullâh eserini yeniden derleyerek yazdığı es-Sîretü'n-Nebeviyye (Peygamber'in Hayatı) eseri ve Taberî'nin Peygamberler ve Melikler Tarihi'nin bazı bölümleri günümüze kadar ulaşmıştır.[6] Doğrulukları kesin olmamakla birlikte bu biyografiler birçok akademisyen tarafından kabul edilmektedir.[7] Schacht ve Ignác Goldziher tarafından yapılan çalışmalar akademisyenleri hukuki ve tarihi gelenekler arasında ayrım yapmaya yönlendirmiştir. William Montgomery Watt'a göre, hukuki gelenekler uydurulmuş olsa da, tarihsel gelenekler uyduruk olmaktan ziyade "eğilimli şekillendirmeye" tabi olmuş olabilir.[8] Modern Batılı akademisyenler klasik İslam tarihine ihtiyatla yaklaşmakta ve Sünni İslam alimlerine kıyasla Abbâsî tarihçilerinin çalışmalarına daha az güvenmektedir.

Hadis derlemeleri Muhammed'in geleneklerinin ya da sözlerinin kayıtlarıdır. Hadislerin gelişimi İslam tarihinin ilk üç yüzyılının önemli bir unsurudur.[9] Erken dönem Batılı akademisyenler sonraki rivayetlere ve raporlara güvenmemiş, bunları uydurma olarak değerlendirmişlerdir.[10] Leone Caetani tarihi rivayetlerin İbn Abbas ve Aişe'ye atfedilmesini çoğunlukla uydurma olarak değerlendirmiş, İbn-i İshak gibi erken dönem tarihçiler tarafından isnad olmadan aktarılan rivayetleri tercih etmiştir.[11] Wilferd Madelung, "erken kaynaklarda" yer almayan her şeyin gelişigüzel reddedilmesini kabul etmemiş, bunun yerine rivayetleri tarih bağlamında ve olaylar ve kişilerle uyumluluk açısından değerlendirmiştir.[12]

O dönemdeki tek çağdaş kaynak Ali'nin hilâfeti döneminde yaşayan Süleym bin Kays'ın kaleme aldığı Kitabü's Sakife adlı eserdir. Hicrî takvimin ilk yüzyılına ait bu hadis ve tarihi rivayet koleksiyonu, sakife ile ilgili olayları ayrıntılı olarak anlatmaktadır.[13] Bununla birlikte, koleksiyonun güvenilirliği konusunda şüpheler vardır, bazıları metnin en eski sözünün yalnızca on birinci yüzyılda göründüğü göz önüne alındığında sonradan yazıldığına inanmaktadır.[14]

Tarihsel genel bakış

[değiştir | kaynağı değiştir]

Muhammed'in 632'deki ölümünün hemen ardından Ensar; (Medineli Müslümanlar) Beni Saide kabilesinin Sakife'sinde, [15] Muhammed'in yakın akrabaları onun cenazesi için hazırlanırken bir araya geldi. [16] Geleneksel görüşe göre Ensar, Muhacirun'u kasıtlı olarak dışlayarak kendi aralarında Ümmet için bir halife belirlemek üzere orada toplanmıştır.[17] Muhtemel önde gelen aday Sa'd bin Ubade,[18] Muhammed'in sahabesi ve Ensar'ın en büyük kabilesi olan Hazrec'in şefiydi.[19] Bu toplantının sebepleri Wilferd Madelung ve Hüseyin Muhammed Cefri tarafından sorgulanmış ve bunun sebebinin yalnızca Ensar'ın kendi şehirleri Medine üzerindeki idarelerini yeniden tesis etmek üzere olduğu iddia edilmiştir.[17][20] Ebû Bekir ve Ömer, Bir muhbir aracılığıyla toplantıdan haberdar olduklarında[16] Ebû Ubeyde eşliğinde Sakife'ye gittiler.[21] Bu üç sahabe, muhtemelen onlara eşlik eden bazı akrabaları ve hizmetkârlarının dışında Sakife'de Muhacirun'un tek üyeleriydi.[22] Ebû Bekir oraya vardığında Ensar'ı, Araplar'ın Muhammed'in kabilesi Kureyş dışında kimsenin yönetimini tanımayacağı konusunda uyardı. Ebû Bekir, Muhacirlerin soy ve konum bakımından Arapların en önde gelenleri olduğunu, [23][16] İslam'ı daha önce kabul ettiklerini ve akrabalık bakımından da Muhammed'e daha yakın olduklarını ileri sürdü.[24] Ebû Bekir'in daha sonra Ensar'ı Muhammed'in halifesi olarak Ömer veya Ebû Ubeyde'yi seçmeye davet ettiği bildirilmektedir.[23] Bu hareket, İki adayın gerçekçi bir başarı şansı olmadığından Ebû Bekir'i, Ensar için Ömer ve Ebu Ubeyde'ye karşı daha kabul edilebilir bir alternatif olmasını sağladı.[25]

Bir kişi Ebû Bekir'e Kureyş ve Ensar'ın kendi aralarında ayrı yöneticiler seçmeleri önerisiyle karşı çıktı.[17][26] Ömer, Ebû Bekir'den elini uzatmasını isteyip ona biat edene ve Sakife'deki diğer kişilerde Ebû Bekir'e biat edene kadar hararetli bir tartışma başladı.[17] Bu süreçte Sa'd, Ömer'e boyun eğmesi için dövülmüştür ki bu da Ensar'ın önemli bir kısmının başlangıçta Ömer'in liderliğini takip etmeyi reddetmiş olması gerektiğini göstermektedir. Madelung'a göre, aksi takdirde şefleri Sa'd'ı dövmeye gerek kalmazdı.[27]

Sakife'de Ebû Bekir'e edilen yemini tasvir eden bir İran minyatürü

Muhammed, Sakife toplantısı sona erdiğinde Ebû Bekir'in cenaze törenlerinin dışında tutulmasıyla[28] defnedilmişti.[29][30] Ebû Bekir'in otoritesi; Ömer, Beni Aslam ve Hazrec kabilelerinin yardımıyla Medinelilerden biat alınıncaya kadar ilk başlarda istikrarsızdı.[31] Ebû Bekir kronolojik sırayla, Osman ve Emevîler'in, Sa'd ve Abdurrahman bin Avf'ın, Beni Zühre'nin, Zübeyr bin Avvâm'ın ve son olarak da Ali'nin desteğini aldı.[32]

Ebû Bekir'in halife olduğunu öğrenen Hâşimoğulları ve Muhammed'in bazı yakınları protesto amacıyla Ali'nin evinde toplandılar.[33][22] Bunlar arasında Muhammed'in amcası Abbas ve Zübeyr de vardı.[22] Bunlar Ali'yi Muhammed'in meşru halefi olarak görüyorlardı,[34][35] muhtemelen Muhammed'in Gadîr-i Hum olayında yaptığı konuşmaya atıfta bulunuyorlardı.[36] Ebû Bekir'in emriyle Ömer silahlı birkaç kişiyle birlikte Ali'nin evine yürüdü ve Ali ile taraftarlarını Ebû Bekir'e biat etmezlerse evi ateşe vermekle tehdit etti. [37][34][38][39] Olaylar kısa sürede şiddetlendi,[31][40] ancak Ali'nin eşi Fatıma onlara yalvardıktan sonra kalabalık Ali'nin sözünü almadan geri çekildi.[37] Bu süre zarfında Madelung, Ali'nin Ebû Bekir'in gözyaşlarında ve Muhammed'in ailesini sevdiği iddialarında ikiyüzlülükten başka bir şey göremediğini söyler.[41]

Ebû Bekir kısa süre sonra Ali'ye ve Hâşimoğulları'na iddialarından vazgeçmeleri için boykot uyguladı.[42] Boykot başarılı oldu[42] ve başlangıçta Ali'yi destekleyenler yavaş yavaş Ebû Bekir'e biat etmeye başladılar.[43] Büyük olasılıkla Ali, eşi Fatıma'nın babası Muhammed'den altı ay sonraki ölümüne kadar Ebû Bekir'e biat etmemişti.[44] Şii kaynaklarda, genç Fatıma'nın ölümü (ve düşük yapması) Ebû Bekir'in emriyle Ali'ye boyun eğdirmek için Fatıma'nın evine yapılan saldırı ile ilişkilendirilir.[45][34][35][46] Ancak, Sünniler bu iddiaları reddetmektedir.[46] Fatıma'nın ölümünden sonra ve halkın desteğinin azalmasından dolayı Ali'nin İslam'ın birliği uğruna halifelik iddialarından vazgeçtiği söylenir.[47][48][49] Muhammed'in yaşamının aksine,[50][51] Ali'nin Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın halifelikleri sırasında siyasetten çekildiğine inanılır,[52] bu durum ilk üç halifenin sessiz bir şekilde kınanması olarak yorumlanmıştır.[50]

Ömer daha sonra Sakife olayını eleştirerek, "Ebû Bekir'e bağlılık yemini bir faltaydı (acele ile kötü düşünülmüş bir anlaşma),[53] ama Allah bunun kötülüğünü önledi." demiştir.[19][54] Bu, Muhacirlerin çoğunluğunun ve özellikle de Sakife'de meşru bir sonuç için katılımları hayati önem taşıyan Muhammed'in akrabalarının dışlanmasına bir göndermeydi.[55] Muhtemelen yasal otoritesi tartışmalı olduğu için Ömer de Müslümanları Sakife örneğini takip etmemeleri konusunda uyarmıştır.[56] Sakife'nin meşruiyetine ilişkin benzer endişeler çağdaş yazarlar tarafından da dile getirilmiştir.[57][18][15][54] Bazıları da Sakife olayını İslam öncesi kabile siyasetinden büyük ölçüde etkilenen bir "arka oda anlaşması" veya "darbe" olarak eleştirmiştir. [15][58][29][59][60][61] Madelung, Ömer'in Allah tarafından önlendiğini düşündüğü "falta" kötülüğünün daha sonra İlk Fitne şeklinde patlak vereceğini öne sürer.[62]

Râşidîn Halifeliği

[değiştir | kaynağı değiştir]
Kerbelâ Olayı, Abbas Musavi'nin yağlı boya tablosu
The Skies Fell, Hassan Rouholamin'in Hüseyin'in hayatının son saatlerini tasvir eden yağlı boya tablosu

Ebû Bekir, genellikle Allah'ın elçisinin halefi olarak tercüme edilen halifet rasul Allah unvanını benimsedi.[63] Bu kelime daha sonra halife olarak kısaltıldı.[64] Ebû Bekir'in halifelik görevi iki yıldan biraz fazla sürmüştür.[65] Sakife'dekiler tarafından halife olarak seçilmesine rağmen Ebû Bekir, bildirildiğine göre Kureyş büyüklerinin tavsiyesine karşı çıkarak Ömer'i halefi olarak atadı.[66] Ömer, Ebû Bekir'in halife olmasında etkili olmuştu.[67]

Ömer 644 yılında ölüm döşeğindeyken altı kişilik bir komiteyi kendi aralarında bir sonraki halifeyi seçmekle görevlendirdi. Heyette Ali, Osman bin Affan ve onun kayınbiraderi Abdurrahman bin Avf yer alıyordu.[68] Eşitliği bozan oy Osman'ın kayınbiraderi Abdurrahman'a aitti ve görevlendirilen bu komitenin yapısının Ali'nin halifeliği için küçük bir olasılık bıraktığı öne sürülmüştür.[69]

Son tartışmada, Abdurrahman Ali'ye iki şartla halife olabileceğini söyledi: birincisi, Kur'an'ı ve Muhammed'in sünnetini takip etmeli ve ikincisi, Ebû Bekir ve Ömer'den ders almalıdır. Ali'nin ilk şartı kabul ettiği ancak ikincisini reddettiği ve Kur'an veya sünnetten herhangi birinin yokluğunda ise yalnızca kendi kararına güveneceğini eklediği söylenir.[70] Abdurrahman daha sonra aynı şartları Osman'a sundu ve o da bunları hemen kabul etti.[71] Abdurrahman'ın Ali'nin önceki iki halife ile olan anlaşmazlıklarının farkında olduğu ve samimiyetiyle bilinen Ali'nin kaçınılmaz olarak ikinci şartı reddedeceği öne sürülmüştür.[72]

Osman'ın idaresi yaygın kayırmacılık ve yolsuzluk suçlamalarıyla anıldı. Osman'ın yönetimi altında, Emevîler'in İslam öncesi nüfuz ve gücünü yeniden kazandığı söylenir.[73] Osman, kuzeni Muâviye de dahil olmak üzere akrabalarını İslam topraklarını yönetmeleri için görevlendirdi.[74] Glassé'ye göre Osman, Emevîler'in despotizmine karşı büyüyen bir muhalefet ortamında 656 yılında isyancılar tarafından öldürüldü.[75]

Osman'ın öldürülmesinden kısa bir süre sonra halifelik Ali'ye teklif edildi, ancak Ali ilk başta bu teklifi reddetti.[76] Reza Aslan Ali'nin ilk reddini Osman'ın öldürülmesinin toplum üzerindeki kutuplaştırıcı etkisine bağlarken, Will Durant "Ali; dinin siyasetle, bağlılığın da entrikayla yer değiştirdiği bir dramdan çekindi" diye yazar.[77] Ciddi bir muhalefetin yokluğunda özellikle Ensar ve Iraklı heyetler tarafından teşvik edilen Ali, sonunda Medine'deki Mescid-i Nebevî'de ilk biatları kabul etti.[78] Medine'deki güçlü Ali yanlısı atmosfer onun muhalifleri üzerinde bir miktar baskı oluşturmuş olsa da Ali'nin şahsen kimseyi biat için zorlamadığı anlaşılmaktadır. Özellikle Sa'd bin Ebû Vakkas, Abdullah bin Ömer ve Üsame bin Zeyd Ali'nin otoritesini kabul etmeyi reddettiler.[79] Talha ve Zübeyr, her ikisi de yüksek makam için hırslı olan sahabeler, muhtemelen önce yeminlerini verdiler, ancak daha sonra yeminlerini bozdular ve halkın baskısı altındayken Ali'ye biat ettiklerini iddia ettiler.[80] Bununla birlikte, Madelung'a göre burada Ebû Bekir'in halifeliğinden daha az şiddet içerdiği kanıtı vardır.[81]

Ali, Osman'ın yönetiminin iç sorunlarını miras aldı.[82] Seçilmesinden hemen sonra Ali, Muhammed'in dul eşi Aişe ile Talha ve Zübeyr'in başını çektiği silahlı bir ayaklanmayı bastırdı. Daha sonra Osman'ın Suriye valisi olarak atadığı Muâviye, Ali'ye savaş ilan etti ve uzun ve kararsız bir iç savaş dönemi başladı.[83] İlk dört halife Sünniler tarafından Râşidîn (doğru yolu gösteren) halifeleri olarak anılır, ancak dört halifeden yalnızca Ali, Onikiciler tarafından tanınır.[84]

Daha sonraki halifeler

[değiştir | kaynağı değiştir]

Ebû Bekir'in halifeliğin Kureyş kabilesi içinde kalması gerektiği görüşü sonraki nesillerde de devam etti. Ancak Michael Cooperson'a göre, hilâfetin bu şekilde tanımlanmasının bazı bedelleri olmuştur:[85] İlk olarak, Kureyş'ten olmalarına rağmen İslam'a geçmeden önce Muhammed'in en güçlü düşmanları arasında yer alan Emevîler'in yükselişini kolaylaştırmıştır.[86] Onların iktidara yükselişi hem Muhacirun hem de Ensar'ı marjinalleştirmiş ve halifeliği dünyevi bir krallığa indirgemiştir. İkinci olarak da, Kureyş'in Muhammed'le akrabalığı söz konusu olduğunda, halifelik için tartışmasız daha iyi bir iddiaya sahip olan Ali'nin dışlanmasıydı. Ali sonunda halife oldu, ancak Emevîler'in yükselişini durduracak zamanı bulamadı.[87]

Ali'nin 661 yılında öldürülmesinin ardından onun büyük oğlu Hasan Kufe'de halife seçildi.[88] Muâviye daha sonra ordusuyla Kufe üzerine yürürken, Hasan'ın Muâviye'ye verdiği askeri karşılık, para vaatleri ve teklifleriyle Muâviye'nin tarafına geçen askeri komutanlar ve kabile reislerinin taraf değiştirmesine neden oldu.[89] Muâviye'nin saldırısı altında ve kendisine yönelik başarısız bir suikast girişiminden sonra yaralanan Hasan 661 yılında halifeliği Muâviye'ye bıraktı.[90] Özellikle, yaptıkları anlaşma uyarınca Muâviye'nin Hasan'ı halefi olarak atadığı söylenir.[91] Ancak Hasan 669 yılında kırk altı yaşındayken Muâviye'den önce ölmüştür.[92] Muâviye'nin kışkırtmasıyla zehirlendiğine inanılmaktadır.[93]

Muâviye 680'deki ölümünden önce, İslami normları açıkça ihlal eden bir sefahat düşkünü olarak hatırlanan oğlu Yezîd'in halife olmasını sağladı.[94] Muâviye 676 yılında Müslümanların önde gelenlerinden oluşan bir şura topladı ve dalkavukluk, rüşvet ve tehdit yoluyla onların desteğini aldı.[95] Muâviye, özellikle Hasan'ın küçük kardeşi Hüseyin'den bağlılık yemini alamadı ve Muâviye'nin ölümünden sonra Hüseyin, Yezîd'in halifeliğini kabul etmedi. 680 yılında Yezîd'in kuvvetleri Kerbela'da onları kuşattıktan ve günlerce suya erişimlerini kestikten sonra Hüseyin'i, ailesi ve küçük destekçi grubuyla birlikte katletti.[96] Kadınlar ve çocuklar esir alınarak Kufe'ye ve ardından Şam'a götürüldü, bazılarının burada kötü muameleden ötürü öldüğü söylenir.[97] Hüseyin ve taraftarlarının ölümü, Sünniler ve Hüseyin'i üçüncü imamları olarak kabul eden Şiiler arasındaki İkinci Fitne'ye neden oldu.[98]

Halifelik, Emevîler döneminde seçimli sistemden aile içinde etkin bir şekilde kalıtsal bir saltanata dönüştü.[99]

Eski peygamberler

[değiştir | kaynağı değiştir]

İslam'ın ana dini metni olan Kur'an, Muhammed'in halefinden açıkça bahsetmez,[100] ancak eski peygamberlerin ailelerine önemli ayrıcalıklar tanır. Kur'an'da eski peygamberlerin soyundan gelenler onların maddi ve manevi mirasçıları olurlar. Kur'an, eski peygamberlerin yönetimde, bilgelikte, imamet vb. konularda yakın akrabaları tarafından takip edilmek için nasıl dua ettiklerini (ve ilahi lütfa mazhar olduklarını) anlatır.[101][102] Madelung, Nuh'tan İsa'ya kadar İsrailoğulları peygamberlerinin hepsinin tek bir ailenin soyundan geldiğini belirtmektedir.[103] Özellikle, Süleyman, Neml Suresi'nin 16. ayetine ve Enbiyâ Suresi'nin 78. ayetine göre hem krallığını hem de peygamberlik bilgeliğini Davud'dan ve Yahya da Meryem Suresi'nin 5-6 ayetlerine göre Zekeriya'dan miras almıştır.[104]

Bakara Suresi'nin 124. ayeti şu ifadeleri içerir: "Vaktiyle rabbi İbrâhim’i bazı sözlerle sınayıp da İbrâhim onları eksiksiz yerine getirince, “Ben seni insanlara önder yapacağım” buyurmuştu. İbrâhim, “soyumdan da” deyince rabbi, “Vaadim zalimleri kapsamaz” buyurdu."[105][106] Dolayısıyla bu ayette Allah'ın vaadi yalnızca İbrahim'i kapsamaktadır.[106][107] Ankebût Suresi'nin 27. ayetinde Allah İbrahim'i överek: "Ve ona İshak ve Yakub’u verdik ve onun soyuna, peygamberlik ve kitap ihsân ettik ve dünyâda, mükâfâtını verdik ve de şüphe yok ki o, âhirette de elbette temiz kişilerdendir." der.[106]

Tâhâ Suresi'nin 29-32 ayetlerinde, Musa Allah'tan kardeşi Harun'u peygamberlik görevine dahil etmesini ister.[108] Taha Suresi'nin 36-42 ayetleri, Furkan Suresi'nin 35. ayeti,[109] ve Kassas Suresi'nin 35. ayetinde görüldüğü gibi onun duası Allah tarafından kabul edilir.[110] Böylece Harun, Enbiyâ Suresi'nin 48. ayeti ve Bakara Suresi'nin 248. ayetinde açıklandığı gibi, peygamberlik görevinde ve vahiyde Musa'nın seçilmiş yardımcısı olur.[109][111]

Önceki peygamberlere benzer şekilde, Muhammed'in ailesi de Kur'an'da seçkin bir konuma sahiptir.[104][112][113] Onları sıradan Müslümanlardan daha üst bir konuma koyan Enfal Suresi'nin 41. ayetinde, Haşr Suresi'nin 7. ayetinde,[114] Tathir ayetinde, Ahzâb Suresi'nin 33. ayetinde[115][116][117] ve Meveddet Ayetinde Muhammed'in soyuna bir temizlik bahşedilmiştir.[118][119] Tathir ayeti[120][121] ve Mübahele Ayetindeki övgüler[122][123][124] bazı Sünni ve Şii anlatılara göre Muhammed'in kızı Fatıma, kocası Ali ile onların iki oğlu Hasan ve Hüseyin'e özeldir. Bu dört kişi Şia'da Ehl-i Beyt (ev halkı) olarak bilinir, ancak çeşitli Sünni yorumlarda bu tanım daha geniştir ve Muhammed'in eşlerini de içerir.[125]

Madelung, Kur'an Muhammed'in görüşlerini yansıttığı için, halef anlayışının önceki peygamberlerden farklı olmadığını ve Muhammed'in Ebû Bekir'i doğal halefi olarak kabul etmemiş olabileceği sonucuna varmaktadır.[126] Çünkü ona göre peygamberlerin halefliği Kur'an'da ilahi seçimle belirlenmiş bir konudur. Özellikle, Allah onların haleflerini peygamber olsun ya da olmasın kendi ailelerinden seçer.[127] Cefri ve Abbas da bu konuda benzer görüşlere sahiptir.[128][57]

Maide Suresi'nin 55. ayeti Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından şu şekilde çevrilmiştir: "Sizin velîniz ancak Allah’tır, peygamberidir, bir de Allah’ın emrine boyun eğerek namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren müminlerdir."[129] Bazı Sünni müfessirler bu ayeti Medine'deki Yahudi kabilelerinin düşmanlığına bağlarken,[129][130] bazı Şii ve Sünni kaynaklar da bu ayeti Ali'nin ibadet için eğilirken yüzüğünü bir dilenciye vermesi olayına özel bir atıf olarak görür. [131][132] Özellikle Seyyid Hüseyin Nasr, bu ayetin erken dönem Sünni kaynaklarda Ali ile sıkça ilişkilendirilmesinin ayetin gerçekliğini güçlü bir şekilde desteklediğini öne sürmektedir.[133]

Şialar için bu ayetteki velayet kelimesi manevi otorite olarak yorumlanır. Dolayısıyla bu ayet, Ali'yi Allah ve Muhammed'den sonra müminler üzerinde hak sahibi bir otorite olarak tanımlamakta ve Müslüman toplumun ruhani ve siyasi lideri olarak Muhammed'in yerine geçme hakkının altını çizmektedir.[131][134] Alternatif olarak, bu ayet ile Ali arasında bir bağlantı olduğunu kabul eden Sünni yazarlar, Şiilerin halifelikle ilgili iddialarını reddetmektedir.[133] Örneğin, Sünni Fahreddin er-Râzî bu ayetteki velayet ifadesinin dostluk veya karşılıklı destekten başka bir şey olmadığını savunur.[133] Buna karşılık, Şii yazarlar innema kelimesinin bu ayetteki veli ifadesini Allah, Muhammed ve namaz kılarken sadaka veren müminlerle sınırlar. Bu nedenle, bu ayetteki veli ifadesi, Ahzab Suresi'nin 6. ayetinde olduğu gibi, sadece dostluğu ifade etmez yani daha farklı bir anlama sahiptir.[134]

Hadis literatüründe

[değiştir | kaynağı değiştir]

Şu'ara Suresi'nin 214. ayetinde Allah, Muhammed'i ilk ilahi vahiyden (y. 617) yaklaşık üç yıl sonra akrabalarına İslam'ı tebliğ etmekle görevlendirmiştir.[135] Muhammed bu tebliğ görevini akrabalarını bir yemeğe davet ederek yapmak istedi.[136] Yemekten sonra Muhammed akrabalarını İslam'a davet etti ve onlardan destek isteyerek: "Aranızdan hanginiz bu davada bana yardım edecek ve benim kardeşim, vekilim ve halefim olacak?" dedi.[137] Muhammed'in akrabaları arasında en genç olan kuzeni Ali, Muhammed'e destek veren tek akrabasıydı ve daha sonra masadakilere şöyle dedi: "İşte bu (Ali), benim kardeşim, vasim ve benden sonra aranızdaki halifemdir, bu yüzden onu dinleyin ve ona itaat edin."[137][138][139] Taberî ve İbn-i İshak olayı aynen bu şekilde nakletmiştir.[137][140] Ancak bazı Sünni kaynaklar Muhammed'in Ali'ye verdiği yanıta yer vermez veya bu yanıtı Ali'nin teklifini reddetmesi olarak yorumlar.[141] Muhammed'in tebliği, onun amcası ve düşmanı olan Ebu Leheb tarafından alayla karşılandı ve konuklar dağıldı.[137]

Rubin, Ali'nin Muhammed'in çağrısına verdiği yanıtın, kendisini kabilesinin geri kalanı olan Kureyş ile karşı karşıya getirdiğini yazmaktadır.[142] Ali'nin Muhammed'in vârisi olarak atanmasının, Şiiliğin temel bir ilkesi olan Ali'nin Muhammed'in yerine geçme hakkını desteklediğini de ekler.[143] Moojan Momen de Rubin'le aynı görüştedir.[137] Şii müfessir Muhammed Hüseyin Tebatebayi'ye göre Muhammed, davetini kabul eden ilk akrabasının onun halefi ve mirasçısı olacağını açıkça belirtmiştir.[144] Son olarak Rubin, bu anlatımın Şuara Suresi'nin 214. ayetiyle ilişkilendirilmesinin ilahi bir yetkilendirme anlamına geldiğini belirtmektedir.[142] Richard Francis Burton bu ziyafetin "[Muhammed'e] Ebu Talib'in oğlu Ali'nin şahsında bin kılıç değerinde bir din adamı kazandırdığı" yorumunu yapar.[145]

Pozisyon hadisi

[değiştir | kaynağı değiştir]

Pozisyon Hadisi, Sahih-i Buhârî ve El-Kâfi dahil olmak üzere standart Sünni ve Şii kaynaklarda yer alan Ali lehine bir İncil benzetmesidir.[146][147] Muhammed bu benzetmeyi birçok kez tekrarlamış olabilir, ancak Pozisyon Hadisi en sık olarak Bizans İmparatorluğu'na karşı düzenlenen Tebük Seferi ile ilişkilendirilir.[148][149][150] Muhammed'in en uzun seferine çıkmadan önce Ali'ye Medine'nin idaresini verdiği söylenir.[151] Ancak Ali'nin Muhammed'e yük olduğu için geride bırakıldığı söylentileri yayılınca Medine'den ayrılıp Muhammed'e yetişti ve Muhammed de: "Musa'ya göre Harun ne ise, sen bana karşı da o olmak istemez misin Ali?" diyerek ona bir güvence verdi.[146]

İlahi bir atama ile Harun, peygamberlik görevinde ve vahiyde Musa'nın ortağıydı.[109][111] İbrani Kutsal Kitabı'nda Harun aynı zamanda mucizeler gerçekleştirir ve kutsal kitabın ezoterik bilgisi kendisine emanet edilir.[109] Harun'un soyundan gelenlere verilen ilahi ayrıcalıklar da benzer bir niteliğe sahiptir.[152]

Şii görüşleri
[değiştir | kaynağı değiştir]

Şii yazarlar Ali'nin özel statüsünü ve Muhammed'in halefi olarak tayin edildiğini savunmak için Pozisyon Hadisi'ni kullanmışlardır.[109] Örneğin, Şii Şeyh Müfid bu hadisin Ali'ye peygamberlik hariç Harun'un Musa'dan aldığı tüm ayrıcalıkları verdiğini yazar.[153] Özellikle Ali, tıpkı Harun'un Musa'nın vekili olduğu gibi Muhammed'in vekiliydi,[154] bu da Ali'nin Muhammed'in yasal halefi olduğunu ima eder.[151]

Sünni görüşler
[değiştir | kaynağı değiştir]

Şii yorumlarına rağmen, Pozisyon Hadisi yine de Sünni kaynaklarda Muhammed'in peygamberler zincirindeki sonluğunu destekleyen en önemli kanıtlardan biri olarak öne çıkmaktadır."'[155] Şia'nın iddialarına yanıt olarak Sünni alimler, Harun'un Musa'dan önce ölmesi nedeniyle Pozisyon Hadisi'nin Muhammed'in veraseti ile ilgisi olmadığını savunurlar.[156] Şii Şerif el-Murtaza, Harun'un Musa'dan sağ kalması durumunda, birincisinin kesinlikle ikincisinin yerine geçeceğini söyler.[108] Şii Küleynî, Musa'nın halefi Yuşa'nın daha sonra kendisinin ya da Musa'nın yerine Harun'un soyunu atadığını ekler. Küleynî, Yuşa'nın bunu ilahi bir seçim olduğu için yaptığını öne sürer.[157]

Muhammed, 632 yılındaki ölümünden kısa bir süre önce Mekke'de Hac törenleri gerçekleştirmiştir.[158] Mekke'de[159] ve bazı rivayetlere göre daha sonra Gadîr-i Hum'da verdiği hutbede,[160][36][161] Müslümanları yaklaşan ölümü hakkında uyarmıştır. Veda Haccı'ndan sonra Muhammed, çok sayıda hacı eşliğinde Mekke'den Medine'ye dönüş yolculuğuna çıktı.[162][163] Yolda Muhammed, hacılar kendi yollarına gitmek üzereyken onlar ayrılmadan önce Müslüman kervanını Gadîr-i Hum'da durmaya çağırdı.[163]

Muhammed, standart bir Sünni kaynak olan Müsned'de bildirildiği üzere bunu üç veya dört kez daha tekrarlamıştır.[164][165] Bazı Şii ve Sünni rivayetlere göre, daha sonra şöyle devam etmiştir: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Ey Allah'ım, onu sevenleri sev, ona düşman olanlara da düşman ol."[36][166] Bu konuşma o dönemde biat almak için kullanılmış olabilir,[167] daha sonra bu konuşma hem Ali hem de oğlu Hasan tarafından halifelik iddiaları sırasında kullanılmıştır. [168]

Ali bin Ebâ Tâlib Merkedî'nin Gadîr-i Hum'da hilâfete vekil tâyin edilişini temsil eden bir minyatür, (İlhanlılar devrine ait yazma kitaptan alınma)

Gadîr-i Hum'un tarihselliği Müslüman toplumu içerisinde nadiren tartışılmaktadır,[160][169][170] çünkü olayda yapılan açıklamalar yoruma açık olsa da, kaydedilen gelenek klasik İslam kaynaklarında sahihtir.[163] Şii ve bazı Sünni kaynaklarda Maide Suresi'nin 3. ve 67. ayetleri de Gadîr-i Hum ile ilişkilendirilir. [171][36]

Gadîr-i Hum bağlamında, mevla kelimesi çok anlamlı bir Arapça kelime olduğu için[172] mezhepler tarafından farklı olarak yorumlanır. Şii kaynaklar bu kelimeyi 'lider' veya 'hükümdar' anlamına gelecek şekilde yorumlarken, Sünniler mevla yerine veli ("Allah'ın dostu") kelimesini kullanma eğilimindedir.[36][173]

Şii görüşleri

[değiştir | kaynağı değiştir]

Şiiler Gadîr-i Hum'u Muhammed'in Ali'nin halefliğini en açık şekilde ilan ettiği yer olarak görürler.[174][175] Şii yorumunu destekleyen [171] Şii Abdülhüseyin Emini, Gadîr-i Hum hakkında Sünni ve Şii tarihi belgelerini birçok ciltte derlemiştir.[36]

Sünni görüşler

[değiştir | kaynağı değiştir]

Sünni Müslümanlar arasında Gadîr-i Hum, Muhammed'in halefliği ile ilişkilendirilmez.[176] Bunun yerine, bu olay genellikle Ali'nin daha önce Yemen'e yaptığı seferle ilişkilendirilir ve burada ganimetlerin adil bir şekilde dağıtılması için İslami kuralları katı bir şekilde uyguladığı söylenir. Sünni İbn Kesir Gadîr-i Hum olayının, bazı askerlerin eleştirilerine yanıt olarak Muhammed'in Ali'ye olan sevgi ve saygısının kamuya açık bir ilanı olduğunu öne sürer.[160] Cefri'ye göre, bu açıklamayı olduğu gibi kabul etmek, Muhammed'in Gadîr-i Hum'daki olağanüstü bir duyuruyla Ali'yi kendisiyle eşitlediği için Şii iddialarına hala güçlü bir temel sağlamaktadır.[177]

Sünniler için, çoğu sahabenin yanlış hareket etmesi ve Gadîr-i Hum'da Ali'nin açık bir şekilde atanmasını görmezden gelmesi de düşünülemez.[56][178] Şia'nın buna yanıtı sayısal gücün bir kabile topluluğunda etken olamayacağı yönündedir,[56] Şiiler çoğunluğun Kuran'da meşruiyet anlamına gelmediğini de ekler.[179]

Ebû Bekir'in veliahtlık hakkını destekleyen en önemli olayın Muhammed'in hayatının sonlarına doğru meydana geldiği bildirilmektedir. Walker'a göre, namazları kendisi kıldıramayacak kadar hasta olan Muhammed, Ebû Bekir'in bu rol için duygusal açıdan çok hassas olduğu yönündeki endişeleri göz ardı ederek onun yerini alması talimatını vermiştir. Özellikle, Muhammed bir sabah namazı sırasında dua salonuna girdiğinde, Ebû Bekir Muhammed'in namazı kıldırmasına izin vermek için geri çekilmeye çalışmış, ancak peygamber Ebû Bekir'in namazı kıldırmasına izin vermiştir.[180]

Caferiyye ilgili gelenekleri genellikle çelişkili bulur,[54] bu nakillerin çoğu İbn Sa'd tarafından Ali ve Fatıma'ya karşı mesafeli ve hoşnutsuz olan Aişe tarafından nakledilmiştir.[181][182][183] Hikâyenin üç farklı versiyonundan bahseden [184] Wilferd Madelung, uydurma olduğunu düşünen Caetani'ye karşı çıkmaktadır.[185] Şii yazarlar da benzer şekilde bu haberlerin gerçekliğine itiraz ederek, Muhammed'in daha önce Ebû Bekir ve Ömer de dahil olmak üzere ashabına Üsame bin Zeyd komutasında Bizanslılara karşı bir askeri sefer için Medine'den ayrılmaları talimatını verdiğini eklerler.[186]

Sünni yazarlar genellikle bu olaydan Ebû Bekir'in Muhammed'in yerine geçme hakkının kanıtı olarak bahsederler,[15][56] ancak olayla ilgili anlatımları daha sonraki Şii-Sünni tartışmalarında yorumlanmış olabilir.[37][187] Ayoub, namaz argümanının erken dönem halife tartışmalarında muhtemelen dikkate alınmadığını da eklemektedir.[187] Lecomte, Muhammed'in Ebû Bekir'e saygı duyduğunu, ancak namaz hikâyesini, topluluğun siyasi liderliğiyle resmi olarak ilgili olmadığı için yetersiz bulduğunu yazar.[32] Walker, bu ve benzeri geleneklerin dostluk ve güvene işaret ettiğini, ancak Muhammed'in bu görevi ve diğer idari pozisyonları düzenli olarak başkalarına devretmesi nedeniyle halifelikle pek ilgili olmadığını belirtmektedir.[15] Aynı nedenle Şaban daha da ileri gider ve namaz hikâyesine hiçbir önem atfetmez.[188]

Kırtas Vak'ası

[değiştir | kaynağı değiştir]

Ölümünden kısa bir süre önce Muhammed, standart Sünni derlemesi Sahih-i Buhârî'de bildirildiği üzere, "Bana (yazacak) bir kağıt getirin ki siz yoldan sapmayasınız diye bir şey yazayım" diyerek kağıt istemiştir.[189] Bunun üzerine Muhammed'in başucunda bulunanlardan Ömer: "Peygamber ağır hasta, Kuran bizimle birlikte ve Allah'ın sözü bize yeter" demiştir.[190][191][192] Sünni İbn Sa'd tarafından yapılan bazı yorumlarda, Ömer bunun yerine Muhammed'in saçmaladığını söylemiştir.[191][53] Bunun üzerine Muhammed'in yanında bir tartışma çıktı,[190] bazıları onun emirlerine uyulmasını önerirken bazıları da peygamberin isteğini göz ardı ederek Ömer'in tarafını tuttu.[192][191] Bu tartışmanın Muhammed'i üzdüğü ve onlardan gitmelerini isteyip hiçbir şey yazmadığı söylenir.[191] Bazı kaynaklar da Muhammed'in bunun yerine çeşitli yazarlar tarafından farklı şekillerde kaydedilen sözlü tavsiyelerde bulunduğunu yazmaktadır.[191][192]

Bu olayda Muhammed'e itaatsizlik bazı Sünni alimler tarafından küçümsenirken diğerleri bu olayı Ebû Bekir'i resmen halef olarak atamak için kaçırılmış bir fırsat olarak görmektedir. İbn-i Kesir daha da ileri giderek Muhammed'in son hastalığından önce Ebû Bekir'i alenen atadığını iddia eder.[191] Buna karşılık, Şii kaynaklarında olay bir felaket ve Ali'yi tayin etmek için kaçırılmış bir fırsat olarak görülür.[192][191]

Bu olayla ilgili olarak Madelung, Abdullah bin Abbas ile Ömer arasında geçen ve Ömer'in Muhammed'in Ali'yi halefi olarak atamaya niyetlendiğini ve Arapların Ali'ye karşı ayaklanacağı düşüncesiyle bunu engellediğini iddia ettiği bir konuşmayı aktarır.[193] Bu yönde bir anlatı Şii Muhammed Hüseyin Tebatebayi tarafından da aktarılmaktadır.[194] Bu görüş Lesley Hazleton tarafından da kabul edilmiştir.[195]

Genel Sünni inancı, Muhammed'in yerine geçmesi için kimseyi seçmediği, bunun yerine topluluğun kendi aralarında bir lider seçmesini amaçladığı yönündedir. Ancak, bazı özel hadisler Muhammed'in Ebû Bekir'in yerine geçmesini amaçladığını, ancak bu kararını sözlü olarak vermek yerine eylemleriyle gösterdiğini haklı çıkarmak için kullanılır.[196]

Sünni İslam'da halife seçimi ideal olarak Müslüman topluluğu tarafından yapılan demokratik bir seçimdir.[197] Bunu uygulamak zor olduğu için Sünni İslam, Muhammed'in kabilesi olan Kureyş'ten olduğu sürece iktidarı ele geçiren herkesi halife olarak kabul eder.[198] Osmanlı Halifeleri'nin Kureyş kabilesiyle hiçbir akrabalık bağı olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, sonuncusu bile katı bir gereklilik değildir.[199] Sünni İslam'da halifeler yanılmaz olarak görülmez ve eylemlerinin günah olduğu düşünülürse görevden alınabilirler.[197] Aynı zamanda, halife adaletsiz olsa bile halifeye itaat genellikle dini bir zorunluluk olarak kabul edilir.[200] Bir kadı yalnızca hükûmet tarafından atanması halinde yetkili kabul edilir.[201]

Tarihsel olarak, Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali Sünniler tarafından kendi nesillerinin en doğruları olarak kabul edilir ve bu erdemleri halifeliklerine yansır. Sonraki halifelikler olan Emevîler ve Abbâsîler ideal olmamakla birlikte, yasaların gerekliliklerine uydukları, sınırları güvende tuttukları ve toplumu birleştirdikleri için meşru olarak görülürler.[198] Emevîler ve Abbâsîler saltanat olarak görülse de, Sünniler meşruiyetleri ve yönetim şekilleri ne olursa olsun bu hükümdarlara uyum sağlamaya diğerlerinden daha istekliydi ve bunu yaparken Sünniler İslam tarihinin çoğunu kendilerine mal ettiler.[202]

Şii nüfusunun yaklaşık %85'ini temsil eden Onikiciler, Şii İslam'ın en büyük koludur.[203]

Şii İslam'da, bir peygamberin ölümünden sonra, ilahi olarak atanmış bir halefin inananlara doğru yolda rehberlik etmesi elzem kabul edilir. Onikicilere göre ilahi olarak atanmış bir halef olmadan peygamberlik misyonu ve Tanrı'nın müminlere olan lütfu eksik kalacaktır.[204] Aynı zamanda, Şii teolojisinde, bu atanmış halef, sadıkların desteklerini çekmesi durumunda zorla yönetmeyecektir.[205]

Onikicilerin görüşüne göre, Kur'an'daki geçmiş peygamberlere benzer şekilde,[206] Muhammed'in halefiyeti oy birliği ile değil, ilahi atama ile belirlenmiştir.[207] Dahası, Kuran'daki geçmiş peygamberlerde olduğu gibi,[206] Allah Muhammed'in halefini kendi ailesinden seçmiştir.[207] Arınma ayeti, Mübahele Ayeti ve Meveddet Ayeti ile sahih Sekaleyn Hadisi ve Ark Hadisi, Muhammed'in ailesinin İslam'daki önemli konumuyla ilişkilendirilebilir.[208]

Ali'nin atanması

[değiştir | kaynağı değiştir]

Şia tarafından ileri sürülen görüş, Muhammed'in kuzeni ve damadı Ali'yi ölümünden kısa bir süre önce Gadîr-i Hum olayında ve ayrıca peygamberlik görevinin daha öncesinde Zil Aşera Olayı'nda yasal halefi olarak ilan ettiğidir.[209] Gadîr-i Hum'daki duyurudan sonra, Allah'ın inananlara olan lütfunun tamamlandığını bildiren İkmal Ayeti'nin Muhammed'e vahyedildiğine dair kanıtlar vardır.[210] Ali'nin kendisini Muhammed'in haklı halefi olarak gördüğüne inanılsa da,[211] Ebû Bekir'in atanmasından sonra halifelik iddialarını zorla sürdürme önerilerini, kritik bir dönemde İslam birliğini korumak uğruna geri çevirdiği söylenir.[212]

Ali'nin değerleri

[değiştir | kaynağı değiştir]

Ali'nin farklılıkları İslami kaynaklarda bolca yer almaktadır.[213] Mekke'de, genç Ali'nin İslam'ı benimseyen ilk erkek ve Muhammed ilk tanıtılan olduğunda desteğini sunan tek kişi olduğu söylenir. Akrabalarına İslam.[214] Daha sonra, Muhammed'in Leylatül Mebit'ten Medine'ye güvenli bir şekilde kaçmasını, yem olarak hayatını riske atarak kolaylaştırdı.[215] Ali Medine'de Muhammed'le kardeşlik yemini etti ve daha sonra Muhammed'in kızı Fatıma ile evlendi.[216] Ali genellikle Medine'de Muhammed'in Hudeybiye Antlaşması sekreteri olarak hareket etmiş ve Tebük Seferi sırasında onun yardımcısı olarak görev yapmıştır.[217] Esadullah (kelime anlamıyla "Allah'ın aslanı") olarak selamlanan Ali, Muhammed'in ordusundaki en yetenekli savaşçı olarak görülmüştür ve ikisi Necran'dan gelen bir Hristiyan heyetine karşı İslam'ı temsil eden tek Müslüman erkeklerdi.[218] Ali'nin İslam'ın temel metni olan Kur'an'ın toplanmasındaki rolü onun en önemli katkılarından biri olarak kabul edilir.[219] Surenin vahyedilmesinin ardından [Ebû Bekir, kâfirlere ültimatom vermek üzere Mekke'ye gönderildiğinde, Muhammed'in Ali'yi bu sorumluluğu üstlenmesi için göndermiş olabileceğine dair güçlü kanıtlar vardır].[220]

Şii teolojisinde, doğrudan vahiy Muhammed'in ölümüyle sona ererken, Ali Kuran'daki geçmiş peygamberlerin haleflerine benzer şekilde Tanrı'ya doğru rehber olarak kalmıştır.[221] Muhammed'in ölümünden sonra Ali, onun ilahi bilgisini ve Kuran'ı, özellikle de alegorik ve mecazi ayetlerini (müteşabihat) doğru yorumlama yetkisini miras almıştır.[222][223] Burada genellikle Muhammed'e atfedilen ve "Ben ilmin şehriyim ve Ali onun kapısıdır" şeklinde okunan sahih bir hadise atıfta bulunulur.[224]

Ali'nin yanılmazlığı

[değiştir | kaynağı değiştir]

Muhammed'den sonra doğru yol gösterici olarak kabul edildiği Şii İslam'da Ali'nin yanılmaz olduğuna inanılır. Ali, sahih tarafından hitap edilen Ehl-i Abâ'dan biridir. Ehl-i Abâ Hadisi ve Kur'an'daki ilgili arınma ayeti, "Şüphesiz Allah sizden her türlü pisliği gidermek ister, ey Ehl-i beyt ve sizi tam bir arınma ile temizlemek ister."[225]

Şia'ya göre Ali, Muhammed'den sonraki ilk İmam, yani Tanrı'ya doğru rehber ve O'nun yeryüzündeki vekili olarak Muhammed'in yerine geçmiştir. Şii öğretisinde imamet olarak bilinen bu ilahi otorite Şii inancının merkezinde yer alır ve Kur'an'ın birçok ayetinde geçer. Özellikle 21:73 ayeti şu şekildedir[226]

Biz onları emrimizle yol gösteren imamlar yaptık ve onlara iyi işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik; onlar da Bize ibadet ederlerdi.

On İki Şii inancına göre, ilk peygamber Âdem'den bu yana yeryüzü, peygamberler ve onların ilahi olarak atanmış halefleri şeklinde hiçbir zaman imamsız kalmamıştır. Ali'den sonra Şii doktrininde imamet, ilahi ilhamlı atama (nass) yoluyla oğlu Hasan'a geçmiştir. Şii teolojisinde, herhangi bir zamanda sadece bir İmam vardır ve onun halefi, eğer yaşıyorsa, sessiz İmam olarak adlandırılır.[227] Hasan'ın ölümünden sonra, kardeşi Hüseyin ve onun soyundan gelen dokuz kişi İmam olarak kabul edilir, sonuncusu Mehdi, düşmanlarının düşmanlığı nedeniyle 874 yılında gaybete girmiştir.[1] Farklı mezhepler Mehdi hakkında farklı görüşlere sahip olsa da onun gelişi tüm Müslümanlar tarafından beklenmektedir.[2] Onun yokluğunda Şii liderliğindeki boşluk kısmen Merci-i taklid ve son zamanlarda Velayet-i fakih tarafından doldurulmuştur.[228]

Cafri'ye göre, dördüncü Şii İmam Zeynelâbidîn'in ölümünden önce oğlu Muhammed el-Bakır'ı bir sonraki İmam olarak tayin ettiği yaygın olarak bildirilmektedir.[229] Zeyd bin Ali, Muhammed el-Bâkır'ın üvey kardeşidir, Şii doktrininde imamet unvanının Hasan veya Hüseyin'in soyundan gelen, bilgili, dindar ve zamanının tiranlarına karşı isyan eden herhangi birine ait olabileceği temelinde imamet'' iddiasında bulunmuştur.[230] Bu temelde, Zeydiler olarak bilinen takipçileri Zeyd'i dördüncü Şii İmamın haklı halefi olarak görürler, ancak dördüncü İmamın kendisi Emevîler'e karşı ayaklanmamış ve bunun yerine bir sükûnet politikası benimsemiştir.[231]

Başlangıçta Zeyd'in aktivist yaklaşımı ona geniş bir takipçi kitlesi kazandırdı. Ancak gelenekçilerle giderek daha fazla uzlaşmaya varınca, Zeyd'in bazı destekçilerinin Muhammed el-Bakır'a geri döndüğü söylenir.[232] Cafri'ye göre, ilgili bir olay, iki Kufeli Şiinin Zeyd'e ilk Şii İmam olan Ali'nin kılıca başvurmadan önce İmam olup olmadığını sormasıdır. Zeyd bu soruya cevap vermeyi reddedince, ikisi onunla olan biatlarını bozarak Muhammed el-Bâkır'a geri döndüler.[233] Nihayetinde Zeyd, Hicri 122 yılında Emevîler'e karşı silahlandı ve Halife Hişâm'ın güçleri tarafından Kufe'de öldürüldü.[234]

Zeydiyye'nin Bâtınîlik adı verilen bir fraksiyonu, Sünni halifelerin meşruiyetini kabul etmekle birlikte Ali'den daha aşağı olduklarını savunarak Sünni ve Şii arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışmıştır. İmametü'l-Mefdul (kelime anlamıyla "'aşağıların imameti'"), Ali'nin Muhammed'in yerine geçmeye daha uygun olmasına rağmen, Ali onlara karşı isyan etmediği için Ebû Bekir ve Ömer'in hükümdarlıklarının kabul edilmesi gerektiği inancıdır.[235]

Sünni ve Şia'dan farklı bir İslami ekol olan İbadilik, Müslüman toplumunun liderliğinin soy, kabile bağları veya ilahi seçimle değil, önde gelen Müslümanlar tarafından seçimle belirlenmesi gerektiğine inanır.[236] Liderlerini yanılmaz olarak görmezler. Özellikle, eğer bir lider İslam hukukuna uygun olarak meşru bir hükûmet kurmayı başaramazsa, onu iktidardan uzaklaştırmak halkın görevidir. Raşidun Halifeleri]] meşru bir şekilde seçilmiş yöneticiler olarak görülür ve özellikle Ebû Bekir ve Ömer doğru liderler olarak görülür. Ancak Osman, iktidarının ikinci yarısında büyük günahlar işlemiş ve ölümü hak etmiş olarak görülür. Ali'nin de benzer şekilde görevini kaybettiği anlaşılmaktadır.[237]

İbadiler bazı akademisyenler tarafından "ılımlı Hariciler" olarak adlandırılmıştır.[236] İlk imamları, Ali'nin kampından çekildikten sonra Hâricîler'e liderlik eden Abdullah bin Vehb er Rasıbi idi.[238] Diğer imamlar arasında Müslim, Kindî ve Ömer bin Abdülaziz de bulunmaktadır.[239]

  1. ^ a b Momen (1985, s. 161)
  2. ^ a b Momen (1985, s. 168)
  3. ^ Vansina (1985)
  4. ^ Reeves (2003, ss. 6, 7)
  5. ^ Robinson (2003, s. XV)
  6. ^ Donner (1998, s. 132)
  7. ^ Nigosian (2004, s. 6)
  8. ^ Watt (1953, s. XV)
  9. ^ Cragg (2008)
  10. ^ Madelung (1997, s. XI)
  11. ^ Caetani (1907, ss. 691, 692)
  12. ^ Madelung (1997, s. 20)
  13. ^ Sachedina (1981, ss. 54, 55). Landolt & Lawson (2005, s. 59). Modarressi (2003, ss. 82-88). Dakake (2007, s. 270)
  14. ^ Khetia (2013)
  15. ^ a b c d e Walker 2014, s. 3.
  16. ^ a b c Jafri 1979, s. 34.
  17. ^ a b c d Madelung 1997, s. 31.
  18. ^ a b Momen 1985, s. 19.
  19. ^ a b Madelung 1997, s. 30.
  20. ^ Jafri 1979, s. 35.
  21. ^ Jafri 1979, s. 36.
  22. ^ a b c Madelung 1997, s. 32.
  23. ^ a b Jafri 1979, s. 37.
  24. ^ Madelung 1997, s. 37.
  25. ^ Madelung 1997, s. 39.
  26. ^ Jafri 1979, s. 38.
  27. ^ Madelung 1997.
  28. ^ McHugo 2018, s. 41.
  29. ^ a b Abbas 2021, s. 94.
  30. ^ Hazleton 2009, s. 65.
  31. ^ a b Madelung 1997, s. 43.
  32. ^ a b Lecomte 2022.
  33. ^ Khetia 2013, ss. 31-2.
  34. ^ a b c Buehler 2014, s. 186.
  35. ^ a b Fedele 2018.
  36. ^ a b c d e f Amir-Moezzi 2022.
  37. ^ a b c Jafri 1979, s. 40.
  38. ^ Qutbuddin 2006, s. 249.
  39. ^ Cortese & Calderini 2006, s. 8.
  40. ^ Jafri 1979, s. 41.
  41. ^ Madelung (1997, s. 53)
  42. ^ a b Madelung 1997, ss. 43-4.
  43. ^ Jafri 1979, ss. 40-1.
  44. ^ Soufi 1997, s. 86.
  45. ^ Khetia 2013, s. 78.
  46. ^ a b Abbas 2021, s. 98.
  47. ^ Madelung 1997, s. 141.
  48. ^ Jafri 1979, s. 44.
  49. ^ Momen 1985, ss. 19, 20.
  50. ^ a b Anthony 2013.
  51. ^ Mavani 2013, s. 117.
  52. ^ Nasr & Afsaruddin 2021.
  53. ^ a b Madelung 1997, s. 22.
  54. ^ a b c Jafri 1979, s. 39.
  55. ^ Madelung 1997, s. 33.
  56. ^ a b c d Mavani 2013, s. 2.
  57. ^ a b Abbas 2021, s. 93.
  58. ^ Gross 2012, s. 58.
  59. ^ Momen 1985, ss. 18-9.
  60. ^ Cooperson 2000, s. 25.
  61. ^ Madelung 1997, s. 56.
  62. ^ Madelung 1997, s. 147.
  63. ^ Searcy (2011, s. 46)
  64. ^ Badie (2017, s. 4). Corrigan et al. (2016)
  65. ^ Jafri (1979, s. 47)
  66. ^ Madelung (1997, s. 55). Glassé (2001). Jafri (1979, s. 47). Abbas (2021, s. 108)
  67. ^ Madelung (1997, s. 56)
  68. ^ Jafri (1979, s. 50)
  69. ^ Jafri (1979, ss. 50, 52). Momen (1985, ss. 21, 25). Madelung (1997, ss. 71, 72)
  70. ^ Jafri (1979, s. 53). Glassé (2001)
  71. ^ Jafri (1979, s. 53). Rogerson (2006, s. 234)
  72. ^ Momen (1985, ss. 21, 25). Abbas (2021, s. 116). Rogerson (2006, s. 234)
  73. ^ Madelung (1997, s. 81). Momen (1985, s. 21)
  74. ^ Glassé (2003, s. 423). Momen (1985, s. 24)
  75. ^ Glassé (2003, s. 423). Abbas (2021, s. 119)
  76. ^ Madelung (1997, ss. 142, 143). Poonawala (2011). Momen (1985, s. 22). Gleave (2021)
  77. ^ Aslan (2011, ss. 132). Durant (1950, s. 191)
  78. ^ Madelung (1997, ss. 141-143). Donner (2010, ss. 157, 158). Gleave (2021). Jafri (1979, s. 63). Hazleton (2009, s. 99)
  79. ^ Madelung (1997, ss. 144, 145). Abbas (2021, ss. 130, 132)
  80. ^ Madelung (1997, ss. 141, 144, 145). Momen (1985, s. 24). Jafri (1979, ss. 63). Abbas (2021, ss. 130, 132)
  81. ^ Madelung (1997, ss. 144)
  82. ^ Momen (1985, s. 24). Hazleton (2009, s. 100)
  83. ^ Glassé (2003, s. 423)
  84. ^ Hoffman (2012, s. 6)
  85. ^ Cooperson (2000, s. 6)
  86. ^ Cooperson (2000, s. 6). Momen (1985, s. 21)
  87. ^ Cooperson (2000, s. 6). Jafri (1979, ss. 36, 38). Hazleton (2009, s. 62). Abbas (2021, s. 92). Madelung (1997, ss. 36, 40)
  88. ^ Madelung (1997, s. 311). Glassé (2003, s. 423)
  89. ^ Madelung (1997, ss. 317-320). Momen (1985, s. 27)
  90. ^ Madelung (1997, ss. 319, 322)
  91. ^ Momen (1985, s. 27). Haider (2022)
  92. ^ Momen (1985, s. 28)
  93. ^ Momen (1985, s. 28). Madelung (1997, s. 331). Hazleton (2009, s. 237). Abbas (2021, s. 164)
  94. ^ Momen (1985, s. 28). Hawting (2022). Hazleton (2009, s. 236). Rogerson (2010, s. 356). Abbas (2021, s. 167)
  95. ^ Wellhausen (1927, ss. 141, 142). Lewis (2002, s. 67)
  96. ^ Momen (1985, s. 30). Haider (2022). Rogerson (2010, s. 358). Hazleton (2009, s. 263)
  97. ^ Momen (1985, s. 30). Abbas (2021, s. 170). Hazleton (2009, s. 272)
  98. ^ Badie (2017, s. 4). Glassé (2003, s. 423)
  99. ^ Middleton (2015, s. 443)
  100. ^ Madelung 1997, s. 6.
  101. ^ Madelung 1997, s. 8-9.
  102. ^ Jafri 1979, ss. 14-5.
  103. ^ Madelung 1997, s. 9.
  104. ^ a b Madelung 1997, s. 12.
  105. ^ "Bakara Suresi 124. Ayet Tefsiri - Diyanet İşleri Başkanlığı". kuran.diyanet.gov.tr. 17 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ocak 2024. 
  106. ^ a b c Madelung 1997, s. 10.
  107. ^ Jafri 1979, s. 15.
  108. ^ a b Miskinzoda 2015, s. 72.
  109. ^ a b c d e Miskinzoda 2015, s. 76.
  110. ^ Nasr et al. 2015, s. 1767.
  111. ^ a b Madelung 1997, ss. 11-12.
  112. ^ Jafri 1979, s. 16.
  113. ^ Abbas 2021, ss. 58, 64-66.
  114. ^ Madelung 1997, ss. 13-4.
  115. ^ Madelung 1997, ss. 14-5.
  116. ^ Mavani 2013, s. 71.
  117. ^ Momen 1985, ss. 16-7.
  118. ^ Mavani 2013, ss. 41, 60.
  119. ^ Lalani 2000, s. 66.
  120. ^ Jafri 1979, s. 17.
  121. ^ Leaman 2006.
  122. ^ Mavani 2013, ss. 71-]'ndeki ayrıcalıklar 2.
  123. ^ Lalani 2006, s. 29.
  124. ^ Madelung 1997, s. 16.
  125. ^ Goldziher, Arendonk & Tritton 2022.
  126. ^ Madelung 1997, ss. 16-7.
  127. ^ Madelung 1997, s. 17.
  128. ^ Jafri 1979, ss. 14-6.
  129. ^ a b Nasr et al. 2015, s. 706.
  130. ^ Lalani 2000, s. 59.
  131. ^ a b Nasr et al. 2015, s. 706-7.
  132. ^ Tabatabai 1975, s. 165.
  133. ^ a b c Nasr et al. 2015, s. 707.
  134. ^ a b Mavani 2013, s. 46.
  135. ^ Zwettler 1990, s. 84.
  136. ^ Rubin 1995, ss. 132, 137.
  137. ^ a b c d e Momen 1985, s. 12.
  138. ^ Gleave 2022.
  139. ^ Irving 1868, s. 71.
  140. ^ Abbas 2021, ss. 34-5.
  141. ^ Rubin 1995, s. 137-8.
  142. ^ a b Rubin 1995, s. 137.
  143. ^ Rubin 1995, ss. 136-37.
  144. ^ Tabatabai 1975.
  145. ^ Burton 1898, s. 335.
  146. ^ a b Miskinzoda 2015, s. 69.
  147. ^ Momen 1985, ss. 13, 325n7.
  148. ^ Miskinzoda 2015, s. 68.
  149. ^ Donaldson 1933, s. 4.
  150. ^ Poonawala 2011.
  151. ^ a b Momen 1985, s. 13.
  152. ^ Miskinzoda 2015, s. 75.
  153. ^ Miskinzoda 2015, ss. 76-7.
  154. ^ Miskinzoda 2015, s. 77.
  155. ^ Miskinzoda 2015, s. 81.
  156. ^ Rubin 1979.
  157. ^ Miskinzoda 2015, s. 71.
  158. ^ Stewart 2002.
  159. ^ Abbas 2021, s. 79.
  160. ^ a b c Veccia Vaglieri 2022.
  161. ^ Campo 2009.
  162. ^ Momen 1985, s. 15.
  163. ^ a b c Lalani 2011.
  164. ^ Mavani 2013, s. 80.
  165. ^ Abbas 2021, s. 81.
  166. ^ Mavani 2013, ss. 70, 98n11.
  167. ^ Hazleton 2009, s. 77.
  168. ^ Madelung 1997, s. 312.
  169. ^ Jafri 1979, ss. 18-20.
  170. ^ Mavani 2013, s. 20.
  171. ^ a b Mavani 2013, s. 70.
  172. ^ Wensinck & Crone 2022.
  173. ^ Jafri 1979, s. 20.
  174. ^ Donaldson 1933, s. XXV.
  175. ^ Sanders 1994, s. 122.
  176. ^ Campo 2009, ss. 257-8.
  177. ^ Jafri 1979, s. 21.
  178. ^ Shaban 1976, s. 16.
  179. ^ Mavani 2013, ss. 2, 25.
  180. ^ Walker 2014, ss. 2-3.
  181. ^ Jafri 1979, ss. 27-8.
  182. ^ Abbas 2021, ss. 106, 136.
  183. ^ Keaney 2021, §3.1.
  184. ^ Madelung 1997, ss. 24-6.
  185. ^ Madelung 1997, s. 24.
  186. ^ Mavani 2013, ss. 2-3.
  187. ^ a b Ayoub 2014, s. 10.
  188. ^ Şaban 1976, s. 16.
  189. ^ Momen 1985, ss. 15-6.
  190. ^ a b Momen 1985, s. 16.
  191. ^ a b c d e f g Miskinzoda 2014.
  192. ^ a b c d Abbas 2021, s. 89.
  193. ^ Madelung 1997, ss. 66, 67.
  194. ^ Tabatabai 1975, s. 158.
  195. ^ Hazleton 2009, s. 49.
  196. ^ Sodiq (2010, s. 64)
  197. ^ a b Khadduri & Liebesny (2008, s. 122)
  198. ^ a b Syed (2013)
  199. ^ Hay (2007, s. 65)
  200. ^ Syed (2013). <ref name="Momen-1985g">Momen (1985, s. 191)
  201. ^ Momen (1985, s. 191)
  202. ^ Syed (2013). Yücesoy (2013)
  203. ^ "Shia Islam's Holiest Sites". WorldAtlas (İngilizce). 25 Nisan 2017. 23 Nisan 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Eylül 2021. 
  204. ^ Mavani (2013, s. 85). Fitzpatrick & Walker (2014, s. 561)
  205. ^ Mavani (2013, ss. 115)
  206. ^ a b Madelung (1997, ss. 8-12)
  207. ^ a b Madelung (1997, s. 17). Momen (1985, s. 147)
  208. ^ Mavani (2013, ss. 68, 71). Momen (1985, ss. 16, 17). Madelung (1997, ss. 12–16). Abbas (2021, ss. 58, 65, 66)
  209. ^ Momen (1985, ss. 12, 15)
  210. ^ Mavani (2013, s. 70). Amir-Moezzi (2022)
  211. ^ Mavani (2013, ss. 113, 114, 117). Madelung (1997, ss. 141, 253). Momen (1985, s. 62)
  212. ^ Momen (1985, ss. 19, 20). Hazleton (2009, s. 76). Abbas (2021, s. 105). Jafri (1979, s. 44)
  213. ^ Momen (1985, ss. 12-16)
  214. ^ Gleave (2022). Betty (1975, ss. 48, 49). Abbas (2021, s. 34). Hazleton (2013, ss. 95–97). Irving (1868, s. 71)
  215. ^ Abbas (2021, ss. 45, 46). Hazleton (2013, ss. 159–161). Peters (1994, ss. 185-187). Kelen (1975, ss. 85–87). Watt (1953, ss. 149-151)
  216. ^ Momen (1985, ss. 12, 13). Miskinzoda (2015, s. 82). Abbas (2021, ss. 5, 48). Glassé (2001b)
  217. ^ Miskinzoda (2015, s. 69)
  218. ^ Momen (1985, s. 13). Abbas (2021, ss. 54, 112, 191). Rogerson (2006, ss. 40, 62). Madelung (1997, ss. 15, 16). Glassé (2001b)
  219. ^ Abbas (2021, s. 87)
  220. ^ Momen (1985, s. 14). Fitzpatrick & Walker (2014, s. 21). Abbas (2021, ss. 77, 78)
  221. ^ Momen (1985, s. 147)
  222. ^ Mavani (2013, ss. 73-75). Momen (1985, ss. 155, 156)
  223. ^ "(Quran 3:7) Sana kitabı indiren O'dur. Bunun bir kısmı Kitab'ın anası olan kesin ayetlerdir, bir kısmı ise mecazdır..." 1 Ocak 2004 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Kasım 2023. 
  224. ^ Shah-Kazemi (2014). Momen (1985, s. 14). Abbas (2021, s. 87). Mavani (2013, s. 66)
  225. ^ Momen (1985, ss. 16, 155). Brunner (2014). Daftary & Nanji (2014). Meri (2006, s. 249). Abbas (2021, ss. 65, 66)
  226. ^ Madelung (1997, ss. 8-12). Vernyuy Wirba (2017, s. 48)
  227. ^ Momen (1985, ss. 147, 153, 154)
  228. ^ Mavani (2013, s. 136)
  229. ^ Jafri (1979, s. 171)
  230. ^ Momen (1985, ss. 49, 50). Jenkins (2010, s. 55)
  231. ^ Jafri (1979, s. 175). Ali (1996, s. 97)
  232. ^ Momen (1985, ss. 49, 50). Jafri (1979, s. 173)
  233. ^ Jafri (1979, s. 175)
  234. ^ Momen (1985, ss. 49, 50)
  235. ^ Jenkins (2010, s. 55)
  236. ^ a b Hoffman (2012, s. 3)
  237. ^ Hoffman (2012, ss. 7-9)
  238. ^ Hoffman (2012, s. 10)
  239. ^ Hoffman (2012, ss. 12-13)